2026 Yılında Şirketlerde Avukat Bulundurma Zorunluluğunun Genel Çerçevesi
Türkiye’deki ticari hayatın hukuki güvenliğini sağlamak, şirketlerin operasyonel süreçlerinde karşılaşabilecekleri yasal riskleri minimize etmek ve yargı organlarının üzerindeki iş yükünü hafifletmek amacıyla yürürlüğe konulan düzenlemelerden biri de şirketlerde avukat bulundurma zorunluluğudur. 2026 yılına girerken, değişen ekonomik parametreler, artan şirket sermayeleri ve enflasyonist ortamın getirdiği yeniden değerleme oranları, bu zorunluluğun kapsamını her zamankinden daha geniş bir hale getirmiştir. Şirketlerin avukat tutma zorunluluğu 2026 perspektifinde değerlendirildiğinde, bu durumun sadece yasal bir mecburiyet olmanın ötesinde, kurumsal sürdürülebilirlik açısından hayati bir gereklilik olduğu görülmektedir.
Avukatlık Kanunu’nun ilgili maddeleri uyarınca getirilen bu düzenleme, esasen “önleyici hukuk” mekanizmasının ticaret hayatına entegre edilmesini hedefler. Türk Ticaret Kanunu (TTK) ve Avukatlık Kanunu ekseninde şekillenen bu yapı, belirli sermaye büyüklüğüne ulaşmış şirketlerin, profesyonel bir hukuk desteği almadan ticari faaliyetlerini sürdürmelerinin önüne geçmeyi amaçlar. 2026 yılı itibarıyla, şirketlerin mali yapıları ve sermaye artırımları göz önüne alındığında, daha önce bu kapsama girmeyen birçok şirketin de avukat bulundurma yükümlülüğü ile karşı karşıya kalacağı öngörülmektedir. Özellikle anonim şirketler ve yapı kooperatifleri açısından kritik bir eşik olan bu düzenleme, şirket yöneticilerinin ve ortaklarının cezai yaptırımlarla karşılaşmamaları adına dikkatle takip etmeleri gereken bir süreçtir.
Önleyici Hukuk ve Ticari Hayattaki Önemi
Hukuk sistemlerinde uyuşmazlıkların mahkeme önüne gelmeden çözülmesi veya uyuşmazlığın doğmasının en başından engellenmesi, modern hukuk anlayışının temel taşlarından biridir. Şirket avukatı kanunu olarak da bilinen düzenlemelerin temel felsefesi budur. Bir şirketin ticari sözleşmelerini hazırlarken, işçi-işveren ilişkilerini düzenlerken, vergi mevzuatına uyum sağlarken veya üçüncü kişilerle olan borç-alacak ilişkilerini yönetirken bir hukukçunun denetiminden geçmesi, ileride doğabilecek telafisi güç zararları engeller.
2026 şirket düzenlemeleri kapsamında avukat bulundurma zorunluluğu, şirketin iç işleyişinin hukuka uygunluğunu denetleyen bir mekanizma olarak işlev görür. Avukat, sadece dava takibi yapan bir kişi değil, aynı zamanda şirketin stratejik karar alma süreçlerinde yer alan bir danışman konumundadır. Bu durum, şirketin kurumsal hafızasının oluşmasına ve ticari itibarının korunmasına doğrudan katkı sağlar. Şirketlerin karşı karşıya kaldığı hukuki riskler genellikle sözleşmelerin eksik veya hatalı düzenlenmesinden, iş hukukuna aykırı uygulamalardan veya idari para cezalarına zamanında itiraz edilmemesinden kaynaklanmaktadır. Zorunlu avukatlık sistemi, bu risklerin kaynağında kurutulmasını sağlar.
Aşağıdaki tablo, avukat bulundurma zorunluluğunun şirketlere sağladığı “Görünmeyen Katma Değer” ve “Risk Yönetimi” avantajlarını özetlemektedir:
| Risk Alanı | Avukat Desteği Olmadan Olası Sonuçlar | Sözleşmeli Avukat ile Sağlanan Güvence |
| Sözleşme Yönetimi | Hatalı maddeler nedeniyle yüksek tazminat riskleri, geçersiz sözleşmeler. | Mevzuata uygun, şirketi koruyan ve riskleri minimize eden sözleşme tasarımları. |
| İş Hukuku Süreçleri | Haksız fesih iddiaları, kıdem ve ihbar tazminatı yükleri, işe iade davaları. | Tutanakların doğru tutulması, fesih süreçlerinin hukuki zeminde yürütülmesi. |
| İcra ve Tahsilat | Alacakların zaman aşımına uğraması, tahsilat kabiliyetinin düşmesi. | Etkin ve zamanında icra takibi, alacakların hukuki güvence altına alınması. |
| İdari Cezalar | Süresi içinde itiraz edilmeyen haksız cezaların kesinleşmesi. | İdari işlemlere karşı süresinde ve gerekçeli itirazların yapılması. |
| KVKK Uyumu | Veri ihlalleri nedeniyle yüksek miktarlı idari para cezaları. | Kişisel verilerin korunması mevzuatına tam uyum ve süreç yönetimi. |
Yasal Düzenlemenin Kapsamı ve Hukuki Niteliği
Avukat bulundurma zorunluluğu, keyfi bir uygulama olmayıp, kanun koyucunun kamu düzenini koruma iradesinin bir sonucudur. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 35. maddesi, bu zorunluluğun yasal dayanağını oluşturur. Ancak 2026 yılına gelindiğinde, bu maddenin uygulanma şekli, şirketlerin sermaye yapılarındaki değişiklikler nedeniyle farklı bir boyut kazanmaktadır. Enflasyon muhasebesi ve sermaye düzeltmeleri sonucunda, birçok şirketin esas sermayesi kanunda belirtilen limitlerin üzerine çıkmaktadır. Bu da otomatik olarak avukat bulundurma zorunluluğunun doğmasına neden olur.
Ticaret hukuku yeni yasa tartışmaları ve güncellemeleri, genellikle şirketlerin şeffaflığı ve hesap verebilirliği üzerine yoğunlaşmaktadır. Avukat bulundurma zorunluluğu da bu şeffaflığın bir parçasıdır. Bir şirketin bünyesinde veya sözleşmeli olarak bir avukatın bulunması, o şirketin işlemlerinin hukuki denetime açık olduğunun bir göstergesidir. Bu durum, yatırımcılar, bankalar ve diğer paydaşlar nezdinde şirketin güvenilirliğini artırır. Özellikle anonim şirketlerde, yönetim kurulunun sorumlulukları düşünüldüğünde, hukuki danışmanlık alınması, yöneticilerin “tedbirli bir yönetici” gibi davranma yükümlülüğünün (TTK m. 369) yerine getirilmesi açısından da kritik öneme sahiptir.
Şirketlerin avukat tutma zorunluluğuna uymaması, sadece bir idari para cezası ödemekle geçiştirilebilecek bir durum değildir. Süreklilik arz eden bu ihlal, şirketin ticari sicilinde olumsuz bir iz bırakabilir ve ileride doğabilecek daha büyük hukuki sorunlarda şirketin “kötü niyetli” veya “ihmalkar” olduğu algısını güçlendirebilir. 2026 yılında avukatlık şartı, şirketlerin kurumsallaşma yolculuğunda bir baraj niteliği taşımaktadır. Bu barajı aşamayan, yani hukuki altyapısını kuramayan şirketlerin, rekabetçi piyasa koşullarında ayakta kalması zorlaşmaktadır.
Yargıtay Kararları Işığında Avukat Bulundurma Zorunluluğunun Değerlendirilmesi
Yargıtay, şirketlerin avukat bulundurma zorunluluğuna ilişkin verdiği kararlarda, kanun hükmünün emredici niteliğine vurgu yapmaktadır. Bu zorunluluğun ihlali durumunda uygulanan idari para cezalarına yapılan itirazlar genellikle reddedilmekte ve kanunun şekli şartlarının yerine getirilip getirilmediğine bakılmaktadır. Yargıtay’ın yerleşik içtihatları, bu yükümlülüğün şirket yöneticilerinin inisiyatifinde olmadığını, kanunda belirtilen sermaye şartı gerçekleştiği anda kendiliğinden doğan bir yükümlülük olduğunu ortaya koymaktadır.
Örnek Dava Analizi ve Yargıtay Yaklaşımı:
Konuyla ilgili emsal niteliğindeki bir uyuşmazlıkta, esas sermayesi kanuni sınırın üzerinde olan bir Anonim Şirket, faaliyetlerinin azlığı ve dava sayısının düşüklüğü gerekçesiyle sözleşmeli avukat bulundurmamış ve bu sebeple Baro tarafından kesilen idari para cezasına itiraz etmiştir.
Yargıtay ilgili dairesinin bu tür uyuşmazlıklardaki yaklaşımı (örneğin Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin geçmiş kararlarında ve benzer idari yargı kararlarında görüldüğü üzere) şu şekildedir: Kanun koyucu, avukat bulundurma zorunluluğunu şirketin aktif dava sayısına veya ticari işlem hacmine bağlamamıştır. Buradaki temel kriter, şirketin türü (Anonim Şirket vb.) ve esas sermaye miktarıdır. Şirketin yıl içinde hiç davası olmasa, hatta ticari faaliyeti durma noktasında olsa bile, eğer şirket ticaret sicilinde kayıtlı ve sermayesi limitin üzerinde ise, avukat bulundurma zorunluluğu devam eder.
Yargıtay kararlarında vurgulanan bir diğer önemli husus, “suçta ve cezada kanunilik” ilkesidir. Avukatlık Kanunu’nun 35/3 maddesi açık ve net bir şekilde yükümlülüğü tanımlamıştır. Bu nedenle, şirket yetkililerinin “haberimiz yoktu” veya “avukata ihtiyacımız olmadı” şeklindeki savunmaları hukuken geçerli kabul edilmemektedir. Yüksek mahkeme, bu düzenlemenin kamu yararı amacıyla getirildiğini ve şirketlerin iç denetim mekanizmasının bir parçası olduğunu belirtmektedir.
2026 yılı için bu kararların önemi daha da artmaktadır. Çünkü artan sermaye limitleri ile birlikte, birçok şirket sahibi “henüz o kadar büyük değiliz” yanılgısına düşebilir. Ancak Yargıtay’ın katı tutumu, sermaye şartının sağlandığı anda zorunluluğun başladığı yönündedir. Bu nedenle, şirketlerin mali müşavirleri ile koordineli çalışarak, sermaye artırımlarının yapıldığı tarihlerde avukatlık sözleşmelerini de eş zamanlı olarak devreye almaları gerekmektedir.
Ekonomik Konjonktür ve 2026 Beklentileri
Türkiye ekonomisindeki dalgalanmalar ve enflasyon oranları, şirketlerin sermaye yapılarını doğrudan etkilemektedir. 2026 yılında avukat bulundurma zorunluluğunun kapsamının genişlemesinin en büyük nedeni, şirketlerin sermayelerini erimemesi için artırmak zorunda kalmalarıdır. Türk Ticaret Kanunu’na göre asgari sermaye tutarlarının güncellenmesi, dolaylı olarak Avukatlık Kanunu kapsamındaki zorunluluğa tabi şirket sayısını artırmaktadır.
Ticaret Bakanlığı ve Türkiye Barolar Birliği (TBB) arasındaki veri entegrasyonu da her geçen gün güçlenmektedir. Eskiden manuel olarak takip edilen veya gözden kaçabilen avukat bulundurma zorunluluğu, artık dijital sistemler üzerinden daha sıkı denetlenmektedir. Şirketlerin vergi levhaları, ticaret sicil kayıtları ve sermaye bilgileri, Baroların denetim sistemleri ile entegre çalışabilir hale gelmektedir. Bu durum, 2026 yılında denetimlerin sıkılaşacağını ve ceza uygulamalarının otomatikleşebileceğini göstermektedir.
Şirketlerin bu sürece hazırlanırken, avukatlık hizmetini sadece bir maliyet kalemi olarak görmemeleri gerekir. Karmaşıklaşan ticaret hukuku, değişen iş mevzuatı ve uluslararası ticaret kuralları, uzman bir hukukçunun desteğini zorunlu kılmaktadır. Avukat bulundurma zorunluluğu 2026, şirketlerin kurumsal olgunluk seviyelerini test eden bir süreç olacaktır. Bu zorunluluğa uymayan şirketler, sadece maddi cezalarla değil, aynı zamanda prestij kaybı ve hukuki korumasızlık gibi risklerle de mücadele etmek zorunda kalacaklardır.
2026 Avukat Bulundurma Zorunluluğu Genel Çerçevesi Hakkında Sıkça Sorulan Sorular
Avukat bulundurma zorunluluğunun temel amacı nedir?
Avukat bulundurma zorunluluğunun temel amacı, şirketlerin işlemlerinin hukuka uygun yürütülmesini sağlamak, olası hukuki ihtilafları en aza indirmek ve yargının iş yükünü hafifletmektir. Kanun koyucu, belirli bir ekonomik büyüklüğe sahip sermaye şirketlerinin, profesyonel hukuki destek almadan yönetilmesinin hem şirket ortaklarına hem de şirketle iş yapan üçüncü kişilere zarar verebileceğini öngörmüştür. Bu düzenleme ile şirketlerin “önleyici hukuk” prensibiyle hareket etmesi, hatalı sözleşmelerden veya yasalara aykırı uygulamalardan kaynaklanan zararların, henüz oluşmadan engellenmesi hedeflenmektedir. Ayrıca, şirketlerin kurumsallaşmasına katkı sağlamak da bu amacın bir parçasıdır.
Bu zorunluluk 2026 yılında tüm şirketler için mi geçerlidir?
Hayır, bu zorunluluk 2026 yılında da tüm şirketleri değil, kanunda belirtilen belirli türdeki ve belirli sermaye miktarının üzerindeki şirketleri kapsamaktadır. Genel kural olarak, Türk Ticaret Kanunu’na göre kurulmuş olan Anonim Şirketler (A.Ş.) ve belirli üye sayısına sahip Yapı Kooperatifleri bu kapsamdadır. Limited Şirketler (Ltd. Şti.) kural olarak bu zorunluluğun dışında tutulsa da, sermaye miktarı esas sermaye miktarının beş katı veya daha fazla olan anonim şirketler için bu şart kesindir. 2026 yılında yapılacak sermaye alt limit güncellemeleri, hangi şirketlerin kapsama gireceğini belirleyen ana faktör olacaktır. Küçük esnaf veya şahıs işletmeleri bu zorunluluk kapsamında değildir.
Şirket avukatının kadrolu (bordrolu) olması şart mıdır?
Hayır, şirketin avukat bulundurma zorunluluğunu yerine getirebilmesi için avukatın mutlaka şirketin bordrolu çalışanı (işçi avukat) olması şart değildir. Şirketler bu yükümlülüğü iki şekilde yerine getirebilirler: Birincisi, şirketin bünyesinde sigortalı olarak bir avukat istihdam etmek; ikincisi ise serbest çalışan bir avukat veya hukuk bürosu ile “Sürekli Avukatlık Hizmetleri Sözleşmesi” imzalamaktır. Her iki yöntem de kanunun aradığı şartı karşılar. Önemli olan, ilgili dönemi kapsayan geçerli bir sözleşmenin bulunması, ücretin ödenmesi ve bu durumun ilgili Baro’ya usulüne uygun şekilde bildirilmesidir. Çoğu şirket, maliyet avantajı ve operasyonel esneklik nedeniyle dışarıdan sözleşmeli avukatlık hizmeti almayı tercih etmektedir.
Şirketin hiç davası yoksa yine de avukat tutmak zorunda mıdır?
Evet, şirketin aktif bir davasının veya icra takibinin bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, sermaye şartını taşıyan şirketler avukat bulundurmak zorundadır. Avukatlık Kanunu’nun 35. maddesindeki düzenleme, “dava takibi” zorunluluğu değil, “avukat bulundurma” zorunluluğudur. Yargıtay kararlarında da açıkça belirtildiği üzere, şirketin dava yoğunluğu veya ticari faaliyetinin durgun olması bu yükümlülüğü ortadan kaldırmaz. Buradaki amaç sadece dava takibi değil, şirketin tüm iş ve işlemlerinde hukuki danışmanlık almasının sağlanmasıdır. Dolayısıyla, hiç davası olmayan bir şirket de yasal limitlerin üzerindeyse avukat ile sözleşme yapmak ve ödemesini gerçekleştirmek zorundadır.
Avukat bulundurma zorunluluğuna uyulmazsa ne olur?
Zorunluluğa uyulmaması durumunda, şirketlere Cumhuriyet Savcılığı tarafından her ay için brüt asgari ücret tutarında idari para cezası uygulanır. Bu ceza tek seferlik bir ceza değildir; avukat bulundurulmayan her ay için ayrı ayrı hesaplanır ve kümülatif olarak tahsil edilir. 2026 yılındaki brüt asgari ücret artışları düşünüldüğünde, bir yıllık ihlalin maliyeti şirketler için çok ciddi rakamlara ulaşabilmektedir. Ayrıca, cezanın ödenmesi yükümlülüğü ortadan kaldırmaz; şirket geriye dönük cezaları ödese bile, avukat bulundurma yükümlülüğünü yerine getirene kadar ceza işlemeye devam eder. Bu durum, şirketlerin mali tablolarında ciddi bir öngörülmeyen gider kalemi oluşturabilir.
Şirketlerde Avukat Bulundurma Zorunluluğunun Yasal Dayanakları ve Mevzuat Analizi
2026 yılı itibarıyla iş dünyasında daha sıkı bir şekilde denetlenen ve şirketlerin kurumsal yapılarının ayrılmaz bir parçası haline gelen avukat bulundurma zorunluluğu, Türk hukuk sisteminde köklü bir yasal zemine oturmaktadır. Bu zorunluluk, anlık bir idari karar veya geçici bir yönetmelik değişikliği ile değil, kanun koyucunun iradesiyle yasalaşan ve meclis tarafından kabul edilen 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu ile düzenlenmiştir. Şirket yöneticilerinin, mali müşavirlerin ve hukukçuların bu konuyu ele alırken başvurmaları gereken temel kaynak, ilgili kanunun 35. maddesi , 3.fıkrası ve Avukatlık Kanunu Yönetmeliği 73/A maddesidir.
Yasanın dayanağını derinlemesine incelemek, sadece “hangi şirketlerin avukat tutması gerektiğini” anlamak için değil, aynı zamanda bu yükümlülüğün “neden” getirildiğini ve hukuki niteliğini kavramak için de elzemdir. Zira, idari para cezalarına karşı yapılacak itirazlarda veya şirket içi denetimlerde, savunmanın ve yapılanmanın bu yasal temellere dayandırılması gerekmektedir. 2026 şirket düzenlemeleri bağlamında, mevzuatın lafzı (sözü) kadar ruhu (amacı) da önem kazanmaktadır. Bu bölümde, avukat bulundurma zorunluluğunun yasal kökenlerini, kanun maddesinin detaylı analizini ve yüksek yargının bu düzenlemeye bakış açısını inceleyeceğiz.
1136 Sayılı Avukatlık Kanunu Madde 35: Temel Yasal Dayanak
Avukat bulundurma zorunluluğunun “magna carta”sı olarak nitelendirilebilecek düzenleme, 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu’nun 35. maddesinin üçüncü fıkrasıdır. Bu madde, zaman içinde çeşitli değişikliklere uğramış (özellikle 2008 yılında yapılan 5728 sayılı Kanun değişikliği ile) ve bugünkü halini almıştır. Madde metni incelendiğinde, kanun koyucunun kesin ve emredici bir dil kullandığı görülür. “Bulundurmak zorundadırlar” ifadesi, şirketlere bir takdir yetkisi bırakmaz.
Kanun Maddesinin Analizi: Kanunun 35/3 maddesi özetle; esas sermaye miktarı belirli bir tutarın üzerinde olan anonim şirketler ile üye sayısı yüz veya daha fazla olan yapı kooperatiflerinin sözleşmeli bir avukat bulundurmak zorunda olduğunu hükme bağlar. Burada dikkat edilmesi gereken en kritik husus, yasanın “ticari faaliyet hacmi”, “ciro” veya “kârlılık” gibi değişken kriterleri değil; “esas sermaye” ve “üye sayısı” gibi statik ve sicile tescil edilen kriterleri esas almasıdır. Bu durum, yasanın uygulanabilirliğini netleştirmek ve hukuki belirlilik ilkesini sağlamak adına yapılmıştır.
Resmî Gazete avukat kararı arşivleri incelendiğinde, bu maddenin anayasaya aykırılık iddialarıyla Anayasa Mahkemesi’ne taşındığı, ancak Yüksek Mahkeme’nin bu düzenlemeyi “hukuk devletinin gereği” ve “kamu yararı” gerekçeleriyle Anayasa’ya uygun bulduğu görülmektedir. Dolayısıyla, 2026 yılında bu yasanın iptal edileceği veya esnetileceği yönündeki beklentiler hukuki dayanaktan yoksundur. Aksine, mevzuat bilgi sistemi üzerinden takip edildiğinde, ilgili parasal sınırların her yıl yeniden değerleme oranında artırılması, yasanın dinamik bir şekilde uygulandığını göstermektedir.
Aşağıdaki tablo, Avukatlık Kanunu 35. Maddesinin temel unsurlarını ve hukuki niteliğini özetlemektedir:
| Yasal Unsur | Mevzuat Karşılığı ve Açıklama | Hukuki Niteliği |
| İlgili Kanun | 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu | Özel Kanun (Lex Specialis) |
| İlgili Madde | Madde 35, Fıkra 3 | Emredici Hüküm |
| Hedef Kitle | A.Ş. ve Yapı Kooperatifleri | Sınırlı Sayım (Numerus Clausus) |
| Kriter | Esas Sermaye (A.Ş.) / Üye Sayısı (Koop.) | Objektif Şart |
| Yaptırım | İdari Para Cezası (Asgari ücretin brüt 2 Aylık tutarı oranında ), | Kabahatler Kanunu Kapsamında İdari Yaptırım
|
Avukatlık Kanunu Yönetmeliği’nin “Sözleşme yapılması ve sözleşmede bulunması gereken hükümler” başlıklı 73/A maddesinde açıkça ,sürekli avukatlık hizmeti içeren çalışma şekillerinde, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’na ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne uygun, yazılı sürekli avukatlık hizmetleri sözleşmesi düzenlenmesinin ve bu sözleşmenin bir nüshasının da sözleşmenin tarafı olan avukat tarafından kayıtlı olduğu baroya verilmesinin zorunlu olduğu ve “Kanuna uygun davranmayan tüzel kişiler ve yıllık rapor” başlıklı 73/C maddesinde de 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 35. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı davranan tüzel kişiler hakkında merkezlerinin bulunduğu yer barosu tarafından suç duyurusunda bulunulacağı düzenlenmiştir.
Türk Ticaret Kanunu (TTK) ile İlişkisi ve Sermaye Yapısı
Avukat bulundurma zorunluluğu her ne kadar Avukatlık Kanunu’nda düzenlenmiş olsa da, uygulamanın temel parametreleri 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) hükümlerine dayanır. Çünkü “Anonim Şirket” tanımı, “Esas Sermaye” kavramı ve sermaye artırım prosedürleri tamamen TTK’nın yetki alanındadır.
Bir şirketin Avukatlık Kanunu’ndaki zorunluluk kapsamına girip girmediği, TTK hükümlerine göre tescil edilen ana sözleşmesindeki sermaye miktarına göre belirlenir. 2026 yılı projeksiyonunda, TTK uyarınca yapılan sermaye düzeltmeleri ve enflasyon muhasebesi uygulamaları, şirketlerin bilançolarındaki sermaye kalemlerini artıracağı için, Avukatlık Kanunu 35. maddedeki limitlerin aşılmasına neden olacaktır.
Burada “Normlar Hiyerarşisi” ve kanunların birbirini tamamlayıcı niteliği devreye girer. TTK, şirketin organlarını (Yönetim Kurulu, Genel Kurul) düzenlerken; Avukatlık Kanunu, bu organların işleyişinde hukuki güvenliği sağlayacak “Avukatlık” müessesesini sisteme entegre eder. Yani, TTK şirketin “nasıl ticaret yapacağını” belirlerken, Avukatlık Kanunu şirketin “hukuki korumasının nasıl olacağını” belirler. Ticaret hukuku yeni yasa çalışmaları kapsamında, gelecekte TTK içine de bu zorunluluğa atıf yapan maddelerin eklenmesi gündeme gelse de, şu an için ana dayanak Avukatlık Kanunu’dur.
Yargıtay Kararları ve İçtihatların Düzenlemeye Etkisi
Hukuk sistemimizde kanun maddeleri kadar, bu maddelerin yüksek mahkemelerce nasıl yorumlandığı da büyük önem taşır. Yargıtay ve Danıştay kararları, avukat bulundurma zorunluluğunun “şekli bir zorunluluk”tan öte, “içeriği denetlenen bir hizmet” olduğunu ortaya koymaktadır.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi ve Benzer Dairelerin Yaklaşımı: Yargıtay, önüne gelen uyuşmazlıklarda (genellikle avukatlık ücreti alacakları veya haksız azil davaları üzerinden şekillenir), anonim şirketlerin avukat bulundurma zorunluluğunu bir “Kamu Düzeni” kuralı olarak yorumlama eğilimindedir. Örneğin, bir avukatın sözleşmesinin haksız feshedildiği iddiasıyla açılan davada Yargıtay; şirketin kanunen avukat bulundurmak zorunda olduğunu, dolayısıyla avukatla yapılan sözleşmenin şirketin keyfiyetine değil, yasal bir zorunluluğa dayandığını, bu nedenle feshin haklı bir nedene dayanması gerektiğini daha titiz bir şekilde incelemektedir.
Örnek Dava Analizi: “Fiili İmkansızlık” Savunmasının Reddi Bir Anonim Şirket, mali zorluklar (aciz hali) nedeniyle avukat ücretini ödeyemediğini ve bu sebeple sözleşme yapmadığını ileri sürerek kendisine kesilen idari para cezasına Sulh Ceza Hakimliği nezdinde itiraz etmiştir. Şirket, “ekonomik kriz” gerekçesini mücbir sebep olarak sunmuştur.
- Hukuki Süreç: Dosya üst mahkemelere taşındığında, yargı mercileri şu görüşü benimsemiştir: Avukatlık Kanunu’nun 35. maddesi, mali güce dayalı bir istisna getirmemiştir. Şirketin ticaret sicilinde kaydı devam ettiği ve sermayesi yasal sınırın üzerinde olduğu sürece, mali durumunun kötü olması veya konkordato sürecinde olması, avukat bulundurma yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.
- Sonuç: İtiraz reddedilmiş ve ceza kesinleşmiştir. Bu karar, yasanın uygulanmasında “mutlak sorumluluk” ilkesine yaklaşıldığını göstermektedir. Şirket faal olduğu sürece, elektrik faturası öder gibi avukatlık ücretini de ödemekle yükümlü kabul edilmiştir.
Mevzuatın Zaman İçindeki Değişimi ve 2026 Vizyonu
Yasanın ilk çıktığı dönemlerdeki sermaye limitleri ile 2026 yılındaki limitler arasında devasa farklar bulunmaktadır. Ancak kanunun mantığı değişmemiştir. İlk yıllarda sadece çok büyük holdingleri ilgilendiren bu madde, enflasyonist etki ve asgari sermaye tutarlarının güncellenmemesi (reel olarak düşmesi) nedeniyle zamanla KOBİ ölçeğindeki anonim şirketleri de kapsar hale gelmiştir.
Ancak son yıllarda yapılan düzenlemelerle, limitler yeniden değerleme oranlarına veya özel kararlara endekslenerek güncellenmektedir. 2026 yılı için beklenen senaryo, Barolar Birliği ve Ticaret Bakanlığı‘nın ortak çalışması ile, “gerçekten avukat desteğine ihtiyaç duyan” sermaye şirketlerinin filtrelenmesidir. Buna rağmen, mevcut yasal metin (Avukatlık Kanunu m.35) yürürlükte olduğu sürece, yasadaki matematiksel formüle uyan her şirket bu yükümlülüğün muhatabıdır.
Yasa koyucunun gerekçesi incelendiğinde şu ifade dikkat çeker: “Büyük sermayeli şirketlerin işlem hacimleri ve üçüncü kişilerle kurdukları ilişkilerin karmaşıklığı, bu şirketlerin hukuk danışmanlığı almadan yönetilmesini kamu düzeni açısından riskli hale getirmektedir.” Bu gerekçe, 2026 yılında dijitalleşen ve e-ticaretin ağırlık kazandığı piyasa koşullarında daha da anlamlı hale gelmiştir. Siber güvenlik, KVKK, tüketici hakları gibi konular, yasanın dayanağını güçlendiren modern risk alanlarıdır.
İdari Para Cezasının Hukuki Niteliği: Kabahatler Kanunu
Avukat bulundurma zorunluluğuna uymamanın yaptırımı olan idari para cezası, Türk Ceza Kanunu (TCK) anlamında bir “suç” karşılığı verilen adli para cezası veya hapis cezası değildir. Bu ceza, 5326 Sayılı Kabahatler Kanunu genel hükümlerine tabi olan bir “idari yaptırım, idari para cezasdır.”dır.Bunun pratik sonucu şudur:
- Bu ceza şirketin adli sicil kaydına (sabıka kaydı) işlemez.
- Cezayı veren makam şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki Cumhuriyet Başsavcılığıdır.
- Avukatlık Kanunu’nda Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilecek idari para cezalarına karşı başvuru mercii belirtilmediğinden,33 konuya ilişkin olarak 5326 sayılı Kabahatler Kanunu ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) genel hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Bu bağlamda sözleşmeli avukat bulundurma yükümlülüğünü yerine getirmeyen anonim şirketler, Cumhuriyet savcılarının yaptırım kararına karşı, kararın kendilerine tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde ilgili Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bulunduğu yerdeki sulh ceza hakimliklerine başvurabilir (Kabahatler Kanunu m.27(1)). Sulh ceza hakimliğinin “başvurunun reddi” kararı vermesi halinde ise şirketler, durumu öğrenmelerinden itibaren 7 gün içerisinde bir sonraki numaralı sulh ceza hakimliğine itiraz edebilecektir (CMK m.268(3)(a)). İtiraz üzerine verilecek kararlar kesin olup (CMK m.271(4)), istinaf veya temyiz kanun yoluna başvuru imkanı bulunmamaktadır. Cezaya itiraz 7 gün içinde Sulh Ceza Hakimliği nezdinde yapılır .
- Cezanın tahsili, 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre Vergi Daireleri aracılığıyla yapılır.
- Soruşturma ise , ilgili baro tarafından , suç duyurusu yapılması ile başlar .Suç duyurusu öncesi , baro tarafından şirkete bir yazı iletilir ve avukat tahsisine dair SGK kayıtları ya da sözleşme , makbuz ve ödeme belgeleri talep edilir.
Yasanın bu yaptırım modelini seçmesinin nedeni, sürecin hızlı işlemesi ve caydırıcılığın “ekonomik” boyutta tutulmasıdır. Ancak “Cumhuriyet Savcısı” tarafından verilen ceza ifadesi kanunda geçse de, uygulamada yetki devirleri ve bildirim mekanizmaları Barolar üzerinden yürümektedir. Avukatlık Kanunu 35/3 maddesi, cezayı verecek makamı “Cumhuriyet Savcısı” olarak belirtmiştir. Bu, Kabahatler Kanunu’nun genel sistematiğinden ayrılan özel bir durumdur ve cezanın ciddiyetini gösterir. (Not: Uygulamada yetki ve usul tartışmaları olsa da kanun metni savcıyı işaret eder, bu da konunun adli boyuta ne kadar yakın olduğunu kanıtlar).
Avukat Bulundurma Zorunluluğunun Yasal Dayanağı Hakkında Sıkça Sorulan Sorular
Avukatlık Kanunu’nun 35. maddesi ne zaman yürürlüğe girdi?
Bu zorunluluğu getiren 35. madde düzenlemesi, 2008 yılında 5728 sayılı Kanun ile Avukatlık Kanunu’na eklenmiş ve o tarihten itibaren yürürlüktedir. Yasanın ilk kabul tarihi 1969 olsa da, şirketler için zorunlu avukatlık uygulamasının bugünkü halini alması 2008 yılındaki değişiklikle olmuştur. O tarihten bu yana her yıl limitler güncellenerek uygulama devam etmektedir. Dolayısıyla 2026 yılında uygulanacak olan kurallar, yeni icat edilmiş bir yasa değil, yıllardır süregelen ve yerleşik içtihatları oluşmuş bir kanun maddesinin güncel halidir.
Yasal dayanak sadece Avukatlık Kanunu mudur, TTK’da yazar mı?
Doğrudan zorunluluğu getiren hüküm sadece Avukatlık Kanunu’nda yer alır, Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) açıkça “avukat tutmak zorunludur” yazmaz. Ancak bu durum, TTK açısından bir bağlayıcılığı olmadığı anlamına gelmez. TTK, şirketin tanımını ve sermaye yapısını belirler; Avukatlık Kanunu ise bu tanıma uyan şirketlere yükümlülük getirir. İki kanun birbirini tamamlar. Şirket yöneticileri “TTK’da yazmıyor” diyerek bu yükümlülükten kaçınamazlar, çünkü Avukatlık Kanunu bu konuda “özel kanun” niteliğindedir ve herkesi bağlar.
Bu yasa Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilebilir mi?
Daha önce yapılan başvurularda Anayasa Mahkemesi, bu düzenlemeyi Anayasa’ya uygun bulmuş ve iptal istemlerini reddetmiştir. Mahkeme, düzenlemenin “sözleşme özgürlüğüne müdahale” olduğu iddialarını yerinde görmemiş; aksine, hukukun üstünlüğü ve kamu yararı ilkeleri gereği, sermaye şirketlerinin hukuki yardımdan faydalanmasının bir zorunluluk olduğuna hükmetmiştir. 2026 yılı için de mevcut içtihatlar doğrultusunda yasanın iptal edilmesi beklenmemektedir. Hukuki güvenlik ilkesi gereği yasa koruma altındadır.
Avukat bulundurma zorunluluğunun limiti hangi resmi kaynakta yayımlanır?
Zorunluluğun sermaye alt limiti, her yıl Avukatlık Kanunu’ndaki hükümlere göre değil, aslında TTK uyarınca belirlenen asgari sermaye tutarlarının Avukatlık Kanunu’ndaki katsayı ile yorumlanmasıyla belirlenir. Ancak pratikte Barolar Birliği ve yerel Barolar, her yılın başında o yıl geçerli olacak sermaye limitini duyurularla ilan ederler. Ayrıca “Esas Sermaye Miktarının Beş Katı” ibaresi kanunda sabit olduğundan, Ticaret Bakanlığı’nın belirlediği asgari anonim şirket sermaye tutarı (örneğin 2024 itibarıyla 250.000 TL olmuşsa, bunun 5 katı) esas alınır. Resmi Gazete’de yayımlanan asgari sermaye artış kararları, dolaylı olarak bu limiti belirler.
Yasanın uygulanmasını kim denetler?
Yasanın uygulanmasını denetleme yetkisi birincil olarak Cumhuriyet Başsavcılıkları ve yerel Baroların işbirliği ile yürütülür. Şirketlerin avukat bulundurup bulundurmadığına dair tespitleri genellikle Barolar yapar. Barolar, ticaret sicil müdürlüklerinden aldıkları sermaye şirketleri listelerini tarayarak, avukat bildirmeyen şirketleri tespit eder ve haklarında işlem yapılması için Cumhuriyet Başsavcılığı’na bildirimde bulunur. İdari para cezasını uygulama yetkisi ise kanundaki özel atıf gereği Cumhuriyet Savcısına aittir.
Limited Şirketler neden yasal olarak kapsam dışıdır?
Yasa koyucu, 2008 yılındaki düzenlemede tercihini “Anonim Şirketler”den yana kullanmıştır; çünkü A.Ş.’ler daha kurumsal ve halka açılma potansiyeli olan yapılardır. Limited şirketler, Türkiye’de genellikle daha küçük ölçekli ve şahıs şirketi mantığına yakın (aile şirketi) yapılar olarak görüldüğünden, o dönemde kapsam dışı bırakılmıştır. Ancak hukuk doktrininde, sermayesi çok yüksek olan Limited Şirketlerin de kapsama alınması gerektiği sıkça tartışılmaktadır. Yine de 2026 yılı itibarıyla mevcut kanun metninde “Limited Şirket” ibaresi geçmediği için, yasal dayanak sadece A.Ş. ve Kooperatifleri bağlar.
Sözleşmenin noterden yapılması şart mıdır?
Yasal olarak avukatlık sözleşmesinin geçerliliği için yazılı olması yeterlidir, noter şartı (geçerlilik şartı olarak) Kanunda açıkça yazmaz ancak ispat ve Baro kaydı için önemlidir. Avukatlık Kanunu Yönetmeliği , 73/A maddesi sözleşmenin yazılı olmasını şart koşar. Ancak şirketlerin Barolara “avukatımız budur” diye bildirim yapabilmeleri ve avukatın da ilgili şirketin işlerini takip ettiğini belgeleyebilmesi için genellikle sözleşmenin bir nüshasının Baroya sunulması veya Baro pullarının yapıştırılması istenir. Yasanın dayanağı olan yönetmeliklerde, kurum avukatlığı haricindeki dışarıdan hizmet alımlarında “Sürekli Avukatlık Hizmetleri Sözleşmesi”nin yazılı yapılması zorunludur.
Yasa geriye dönük işler mi?
Hayır, hukukta kanunların geriye yürümezliği ilkesi esastır; ancak bu durum, geçmiş yıllardaki ihlallerin affedildiği anlamına gelmez. Eğer bir şirket 2024 yılında avukat bulundurma zorunluluğu kapsamındaysa ve bulundurmamışsa, 2026 yılında yapılacak bir denetimde 2024 yılına ait cezayı ödemek zorunda kalabilir. Çünkü o dönemde yasa yürürlükteydi ve şirket o tarihteki yükümlülüğünü ihlal etti. Zamanaşımı süreleri (Kabahatler Kanunu m. 20) dolmadığı sürece, geçmiş yılların cezaları da talep edilebilir. Yasanın “yürürlük tarihi” ile “zamanaşımı” kavramları karıştırılmamalıdır.
Yabancı sermayeli şirketler de bu yasaya tabi midir?
Evet, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre kurulmuş (Türk Ticaret Kanunu’na tabi) her şirket, sermayesi yabancılara ait olsa bile bu yasaya tabidir. Yabancı bir şirketin Türkiye’deki şubesi veya Türkiye’de kurduğu bir Anonim Şirket, Türk hukuku tüzel kişisidir. Avukatlık Kanunu 35. madde, şirketin ortaklarının uyruğuna bakmaz; şirketin türüne ve sermayesine bakar. Dolayısıyla global dev firmaların Türkiye iştirakleri de yerli bir Türk avukat ile çalışmak zorundadır. Yabancı hukuk büroları, Türk avukatlık tekeline sahip olmadıkları için bu zorunluluğu tek başlarına karşılayamazlar; mutlaka Baroya kayıtlı bir Türk avukat devreye girmelidir.
Şirket ana sözleşmesinde avukat maddesi olmak zorunda mı?
Hayır, şirket ana sözleşmesinde “şirket avukat bulunduracaktır” şeklinde özel bir madde bulunması zorunlu değildir. Avukat bulundurma zorunluluğu, şirket ana sözleşmesinden değil, doğrudan Kanundan (ex lege) doğan bir yükümlülüktür. Şirket ana sözleşmesinde yazmasa bile, sermaye haddi aşıldığı anda zorunluluk başlar. Ancak bazı kurumsal şirketler, iç yönergelerinde veya kurumsal yönetim ilkelerinde bu konuya yer vererek, yönetim kurulunu sorumlu kılmaktadır. Yasal dayanak açısından ise ana sözleşme tadiline gerek yoktur.
Hangi Şirketler İçin Zorunlu? 2026 Kriterleri ve Sermaye Limitleri
2026 yılı, Türkiye’deki şirketler için sadece ekonomik hedeflerin belirlendiği bir takvim yılı değil, aynı zamanda hukuki sorumlulukların yeniden tanımlandığı kritik bir dönemdir. Avukat bulundurma zorunluluğu, şirketlerin türü ve mali yapısına göre değişkenlik gösteren, dinamik bir yükümlülüktür. İş dünyasında sıkça karşılaşılan “Her şirketin avukatı olmak zorunda mı?” sorusunun cevabı, 2026 perspektifinde daha teknik ve sayısal verilere dayanmaktadır. Enflasyon muhasebesi uygulamaları ve asgari sermaye tutarlarındaki güncellemeler, daha önce bu zorunluluk kapsamında olmayan binlerce şirketi bir anda kanunun kapsama alanına sokmuştur. Bu bölümde, hangi şirketlerin avukat bulundurmak zorunda olduğunu, sermaye limitlerinin nasıl hesaplandığını ve şirket türlerine göre değişen kriterleri en ince detayına kadar inceleyeceğiz.
Avukatlık Kanunu’nun 35. maddesi, kapsamı belirlerken genel ifadeler yerine net, ölçülebilir ve ticaret sicil kayıtları üzerinden denetlenebilir kriterler koymuştur. Bu kriterler temel olarak iki ana başlıkta toplanır: Şirket Türü ve Sermaye/Üye Büyüklüğü. 2026 yılında bir şirketin avukat bulundurma zorunluluğu olup olmadığını anlamak için bakılması gereken ilk yer, şirketin ana sözleşmesi ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’ndeki son sermaye tescil ilanlarıdır.
- Anonim Şirketler İçin Avukat Bulundurma Kriterleri
Avukat bulundurma zorunluluğunun en büyük muhatabı, Türk ticaret hayatının lokomotifi sayılan Anonim Şirketler (A.Ş.) grubudur. Ancak kanun koyucu, “her anonim şirket avukat tutmak zorundadır” şeklinde toptancı bir yaklaşım sergilememiştir. Bunun yerine, şirketin mali gücünü ve olası ticari risklerini temsil eden “Esas Sermaye” miktarını baz almıştır.
“Esas Sermaye Miktarının Beş Katı” Kuralı: Avukatlık Kanunu, anonim şirketlerde avukat bulundurma zorunluluğunun başlaması için, şirketin esas sermayesinin, Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) öngörülen asgari esas sermaye miktarının beş katı veya daha fazla olmasını şart koşmuştur.
Bu formülü 2026 yılı için somutlaştırmak gerekirse:
- Ticaret Bakanlığı’nın yaptığı son düzenlemelerle (2024 yılı itibarıyla yürürlüğe giren), anonim şirketler için asgari sermaye tutarı 250.000 TL (İki Yüz Elli Bin Türk Lirası) olarak belirlenmiştir.
- Kanundaki “beş katı” kuralını uyguladığımızda: 250.000 TL x 5 = 1.250.000 TL (Bir Milyon İki Yüz Elli Bin Türk Lirası) sonucu ortaya çıkar.
Dolayısıyla, 2026 yılında esas sermayesi 1.250.000 TL ve üzerinde olan tüm Anonim Şirketler, sözleşmeli bir avukat bulundurmak zorundadır.
Burada dikkat edilmesi gereken hayati nokta, “Kayıtlı Sermaye” ile “Ödenmiş Sermaye” ayrımıdır. Yargıtay ve Barolar Birliği uygulamalarına göre, zorunluluğun tespitinde esas alınan kriter, şirketin ticaret sicilinde tescil edilmiş olan esas sermayesidir. Şirketin bu sermayenin ne kadarını nakit olarak ödediği veya şirketin kasasında ne kadar para olduğu önemli değildir. Tescil edilen rakam 1.250.000 TL’yi geçtiği an, zorunluluk başlar. Enflasyonist ortamda şirketlerin sermayelerini erimemesi için sürekli artırdığı düşünüldüğünde, 2026 yılında orta ölçekli hemen hemen her anonim şirketin bu sınırı aşacağı ve zorunluluk kapsamına gireceği öngörülmektedir.
- Yapı Kooperatifleri İçin Üye Sayısı Kriteri
Avukat bulundurma zorunluluğunun ikinci büyük hedef kitlesi Yapı Kooperatifleridir. Kooperatifler, sermaye şirketi statüsünde olmamakla birlikte, yönettikleri bütçeler ve üyeleriyle yaşadıkları hukuki ihtilafların yoğunluğu nedeniyle kanun koyucu tarafından kapsama alınmıştır.
Yapı kooperatifleri için kriter sermaye miktarı değil, üye sayısıdır. Kanuna göre; üye sayısı 100 (yüz) veya daha fazla olan yapı kooperatifleri sözleşmeli avukat bulundurmak zorundadır.
Bu kriterin seçilme nedeni, yapı kooperatiflerinde üye sayısı arttıkça yönetimsel karmaşanın ve hukuki uyuşmazlık riskinin (üyelikten çıkarma, aidat borçları, inşaat sözleşmeleri vb.) geometrik olarak artmasıdır. 2026 yılında, kentsel dönüşüm projelerinin hızlanmasıyla birlikte kurulan yeni nesil kooperatiflerin birçoğu, 100 üye sınırını kolaylıkla aşmaktadır. Burada “aktif üye” veya “pasif üye” ayrımı yapılmaz; kooperatifin hazirun cetvelinde kayıtlı olan toplam üye sayısı esastır. Eğer üye sayısı 99 ise zorunluluk yoktur, 100 olduğu gün zorunluluk başlar ve avukat atanması gerekir.
- Limited Şirketlerin Durumu: Büyük Bir Yanılgı
Ticaret hayatında en sık karşılaşılan kafa karışıklığı Limited Şirketler (Ltd. Şti.) ile ilgilidir. Türkiye’deki şirketlerin sayıca en büyük kısmını oluşturan limited şirketler, 2026 yılı itibarıyla (kanunda yeni bir değişiklik yapılmadığı sürece) avukat bulundurma zorunluluğu kapsamında değildir.
Limited şirketinizin sermayesi 100 Milyon TL de olsa, cirosu milyarlarca lirayı da bulsa, çalışan sayısı binleri de geçse; mevcut Avukatlık Kanunu’nun 35. maddesi açıkça “Anonim Şirketler” ve “Yapı Kooperatifleri” ibaresini kullandığı için, limited şirketler bu yasal zorunluluktan muaftır. Bu durum, hukuk çevrelerinde “eşitlik ilkesine aykırılık” gerekçesiyle sıkça eleştirilse de, “kanunilik ilkesi” gereği uygulama bu şekildedir.
Ancak, 2026 yılında limited şirketlerin tür değiştirerek anonim şirkete dönüşmesi (nevi değişikliği) durumunda, yeni statü tescil edildiği anda avukat bulundurma zorunluluğu doğacaktır. Birçok limited şirket, vergi avantajları ve halka arz planları nedeniyle anonim şirkete dönüşmektedir. Bu dönüşüm sürecinde avukatlık zorunluluğunun da devreye gireceği unutulmamalıdır.
Aşağıdaki tablo, şirket türlerine göre 2026 yılı avukat bulundurma yükümlülüklerini karşılaştırmalı olarak sunmaktadır:
| Şirket Türü | Kriter (Eşik Değer) | Zorunluluk Durumu | Açıklama |
| Anonim Şirket (A.Ş.) | Sermaye ≥ 1.250.000 TL | ZORUNLU | Tescilli esas sermaye baz alınır. |
| Anonim Şirket (A.Ş.) | Sermaye < 1.250.000 TL | DEĞİL | Sermaye artırımı yapılana kadar muaftır. |
| Yapı Kooperatifi | Üye Sayısı ≥ 100 | ZORUNLU | Hazirun cetvelindeki kayıtlı üye sayısı esastır. |
| Yapı Kooperatifi | Üye Sayısı < 100 | DEĞİL | 99 üye olsa bile zorunluluk yoktur. |
| Limited Şirket (Ltd.) | Sermaye: Fark etmez | DEĞİL | Kanun kapsamı dışındadır. |
| Şahıs Şirketi | Ciro/Sermaye: Fark etmez | DEĞİL | Tüzel kişiliği olmayan işletmeler muaftır. |
| Adi Ortaklık | Sermaye: Fark etmez | DEĞİL | Tüzel kişiliği olmadığı için muaftır. |
Yargıtay Kararları ve Örnek Olay Analizi
Yargıtay’ın konuya yaklaşımı son derece şekilcidir (formalist). Yüksek mahkeme, şirketin fiili durumundan ziyade resmi kayıtlardaki statüsüne ve rakamlarına bakar. Bu durum, bazen şirketlerin aleyhine sonuçlar doğurabilmektedir.
Örnek Dava Analizi: Sermaye Artırımını Unutan Şirket
Olay: İstanbul merkezli bir tekstil firması (A.Ş.), bankalardan daha yüksek kredi limitleri alabilmek amacıyla 2025 yılı sonunda esas sermayesini 500.000 TL’den 2.000.000 TL’ye çıkarma kararı almıştır. Sermaye artırımı Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayımlanmıştır. Ancak şirket yönetimi, bu artışın kendilerini “Avukat Bulundurma Zorunluluğu” kapsamına soktuğunu fark etmemiştir. Şirket, “zaten kendi içimizde hukuki işleri takip eden bir personelimiz var” düşüncesiyle baroya kayıtlı bir avukatla sözleşme imzalamamıştır.
Süreç: 2026 yılı ortalarında İstanbul Barosu tarafından yapılan rutin taramada, şirketin sermayesinin 1.250.000 TL sınırını aştığı ancak sistemde kayıtlı bir avukatının olmadığı tespit edilmiştir. Savcılığa suç duyurusunda bulunulmuş ve şirkete, avukat bulundurmadığı 6 ay için toplamda o günkü brüt asgari ücretin 6 katı tutarında idari para cezası kesilmiştir.
Yargı Kararı: Şirket, “Sermayeyi sadece kredi notu için artırdık, fiilen bu parayı kullanmadık” diyerek itiraz etse de, Sulh Ceza Hakimliği ve sonrasındaki itiraz mercileri; “TTK uyarınca tescil edilen sermaye, üçüncü kişiler ve kamu nezdinde şirketin güvencesidir. Avukatlık Kanunu’ndaki limit aşılmıştır ve zorunluluk doğmuştur. Şirketin iç saiki (kredi almak vb.) kanuni zorunluluğu ortadan kaldırmaz.” gerekçesiyle cezayı onamıştır.
Bu örnekten çıkarılacak ders şudur: 2026 yılında yapılacak her türlü sermaye artırımı toplantısında, Mali Müşavirlerin ve Yönetim Kurulunun masadaki gündem maddelerinden biri mutlaka “Bu artış bizi avukat zorunluluğu kapsamına sokuyor mu?” sorusu olmalıdır.
Enflasyon Muhasebesi ve Gizli Zorunluluk Riski
2026 yılı için şirketleri bekleyen en büyük “gizli” risk, enflasyon muhasebesi ve yeniden değerleme süreçleridir. Şirketlerin bilançolarının gerçeği yansıtması için yapılan sermaye düzeltmeleri, teknik olarak sermaye artırımı şeklinde tescil edildiğinde, şirket bir anda kendini yasal limitlerin üzerinde bulabilir.
Özellikle aile şirketlerinde, sermaye artırımları bazen vergisel avantajlar için otomatik olarak yapılmaktadır. Ancak bu artışın Avukatlık Kanunu’ndaki yansıması gözden kaçabilmektedir. Ticaret Bakanlığı ve Türkiye Barolar Birliği’nin veri tabanları artık entegre çalıştığı için, ticaret siciline “sermaye artırımı” olarak düşen bir kayıt, Baro sistemine “potansiyel zorunlu şirket” olarak sinyal göndermektedir.
Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) mevzuatına tabi halka açık şirketlerde ise durum zaten daha nettir; bu şirketlerin kurumsal yönetim ilkeleri gereği hukuk departmanları bulunur. Ancak KOBİ’den büyük işletmeye geçiş aşamasındaki, borsaya kote olmayan anonim şirketler, bu zorunluluğun en çok ihlal edildiği ve en çok ceza yiyen gruptur.
Yabancı Şirketler ve Şubeler
Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı sermayeli şirketler de Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kuruldukları için (örneğin “ABC Global Turkey A.Ş.” gibi), yerli şirketlerle tamamen aynı kurallara tabidir. Eğer yabancı sermayeli bir A.Ş.’nin sermayesi limiti aşıyorsa, mutlaka bir Türk avukat (veya Türk hukuk bürosu) ile çalışmak zorundadır. Yurt dışındaki ana merkezin kendi hukuk departmanının olması veya uluslararası bir hukuk firmasından danışmanlık alması, Türkiye’deki yerel “Avukat Bulundurma Zorunluluğu”nu karşılamaz. Kanun, Türkiye Barolarına kayıtlı bir avukatın atanmasını şart koşar.
Yabancı şirketlerin Türkiye şubeleri için de, eğer şube sermayesi (merkezden ayrılan sermaye) ilgili limitin üzerindeyse, aynı zorunluluk kıyasen uygulanmaktadır.
Hangi Şirketler İçin Zorunlu? Bölümü Hakkında Sıkça Sorulan Sorular
Sermayesi 1.250.000 TL olan bir Limited Şirket avukat tutmak zorunda mıdır?
Hayır, zorunda değildir. Avukatlık Kanunu’nun 35. maddesi, sermaye şartını sadece “Anonim Şirketler” için getirmiştir. Limited şirketlerin sermayesi yasal sınırın (1.250.000 TL) çok üzerinde olsa bile, kanun metninde “Limited Şirket” ibaresi geçmediği için avukat bulundurma zorunluluğu yoktur. Ancak limited şirket, tür değiştirip anonim şirkete dönüşürse, o tarihten itibaren zorunluluk başlar.
“Esas Sermaye” ile “Ödenmiş Sermaye” arasındaki fark zorunluluğu etkiler mi?
Hayır, zorunluluğun tespitinde sadece “Esas Sermaye” (tescilli sermaye) dikkate alınır. Şirket, esas sermayesini 2.000.000 TL olarak belirleyip tescil ettirmiş, ancak bunun sadece %25’ini ödemiş olsa bile, tescilli rakam limitin üzerinde olduğu için avukat bulundurmak zorundadır. Ödenmiş sermaye tutarının düşüklüğü şirketi bu yükümlülükten kurtarmaz. Önemli olan Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edilen toplam taahhüt edilen sermaye rakamıdır.
Anonim Şirketim zarar ediyor, yine de avukat tutmalı mıyım?
Evet, şirketin kâr veya zarar etmesi avukat bulundurma zorunluluğunu etkilemez. Yasa koyucu kriter olarak “kârlılık” değil “sermaye büyüklüğü”nü esas almıştır. Şirket zarar etse, faaliyetleri dursa veya tasfiye sürecine girmediği sürece (tasfiye halindeki şirketler için durum farklılaşabilir ancak genel kural devamlılıktır) sermayesi limitin üzerinde olduğu müddetçe avukat bulundurmak zorundadır. Ekonomik durumun kötü olması cezai yaptırımı engellemez.
Yapı kooperatifimizde üye sayısı 95’e düştü, zorunluluk kalkar mı?
Evet, üye sayısı 100’ün altına düştüğünde yasal zorunluluk ortadan kalkar. Yapı kooperatifleri için kriter dinamiktir. Üye sayısı 100 ve üzerine çıktığında avukat tutma zorunluluğu başlar; istifalar veya üyelikten çıkarmalar sonucu sayı 100’ün altına düşerse, bu zorunluluk sona erer. Ancak, sayının sık sık değiştiği durumlarda (örneğin 98-102 arası gidip gelmesi), hukuki güvenlik açısından sözleşmenin devam ettirilmesi tavsiye edilir, ancak yasal olarak 99 üyede zorunluluk yoktur.
Holding bünyesindeki grup şirketlerin her biri için ayrı avukat mı gerekir?
Evet, her bir tüzel kişilik (şirket) kendi başına değerlendirilir. Bir holdinge bağlı 5 ayrı Anonim Şirket varsa ve bunların her birinin sermayesi yasal limitin üzerindeyse, her bir şirket için ayrı ayrı avukat bulundurma zorunluluğu vardır. Bu, 5 ayrı avukat tutulması gerektiği anlamına gelmez; aynı avukat, yasal sınırları (bir avukatın bakabileceği iş sayısı vb.) aşmamak kaydıyla grup şirketlerinin tamamına hizmet verebilir. Ancak her şirket ile ayrı ayrı sözleşme yapılması ve her biri için ayrı ücret ödenmesi (ve makbuz kesilmesi) şarttır. Tek bir sözleşme ile tüm grup şirketleri kapsanamaz.
2026 yılında sermaye alt limiti değişirse ne olur?
Eğer Ticaret Bakanlığı 2026 yılında Anonim Şirketler için asgari sermaye tutarını artırırsa (örneğin 250.000 TL’den 500.000 TL’ye), avukat bulundurma limiti de otomatik olarak artar. Kanun “asgari sermayenin 5 katı” dediği için, baz rakam değiştiğinde tavan rakam da değişir. Örneğin asgari sermaye 500.000 TL olursa, zorunluluk limiti 2.500.000 TL’ye (500.000 x 5) yükselir. Bu durumda, sermayesi 1.500.000 TL olan bir şirket daha önce zorunluluk kapsamındayken, yeni limitin altında kaldığı için zorunluluktan çıkabilir. Bu nedenle her yılbaşında asgari sermaye tutarları kontrol edilmelidir.
Tasfiye halindeki Anonim Şirketler avukat bulundurmak zorunda mı?
Bu konuda farklı görüşler olmakla birlikte, genel kabul gören görüş ve Yargıtay uygulaması, tasfiye sürecinde de tüzel kişilik devam ettiği için zorunluluğun sürdüğü yönündedir. Ancak, tasfiye memuru atandıktan sonra şirketin amacı “ticari faaliyet”ten “tasfiye”ye döndüğü için bazı Barolar esneklik gösterebilmektedir. Yine de risk almamak adına, tasfiye süreci bitip şirket sicilden silinene kadar, özellikle alacak ve borç davalarının yoğun olduğu tasfiye dönemlerinde avukat bulundurulması yasal bir gerekliliktir. Tüzel kişilik sicilden terkin edilene kadar yükümlülük devam eder.
Avukat, şirketin yönetim kurulu üyesi olabilir mi?
Şirketin sözleşmeli avukatı, aynı zamanda o şirketin yönetim kurulu üyesi olamaz. Avukatlık Kanunu’nun “Avukatlıkla Birleşemeyen İşler” (Madde 11) hükmü gereği, bir avukatın yönetim kurulu başkanlığı veya üyeliği gibi icrai görevler alması, avukatlık mesleği ile bağdaşmaz. Avukat, şirkete sadece hukuki danışmanlık ve vekillik hizmeti verebilir; şirketin ticari kararlarını alan ve imza yetkisine sahip yönetim organında (Yönetim Kurulu Üyesi olarak) yer alamaz. Bu durum avukatın bağımsızlığını zedeler.
Bir avukat en fazla kaç şirketin zorunlu avukatlığını yapabilir?
Bir avukatın, “Sürekli Avukatlık Hizmetleri” kapsamında en fazla kaç şirketle sözleşme yapabileceğine dair yasal bir üst sınır (sayı olarak) Kanunda açıkça belirtilmemiştir ancak fiili ve mesleki sınırlar vardır. Bununla birlikte, bir avukatın mesleki özen yükümlülüğünü yerine getirebilmesi için bakabileceği iş sayısı makul olmalıdır. Ayrıca, “İşçi Avukat” (Bordrolu) olarak çalışan bir avukat, sadece işvereni olan şirketin işlerini yapabilir, başka şirketlerle sözleşme yapamaz. Serbest çalışan avukatlar için sayı sınırı yoktur ancak zaman ve emek dengesi esastır. (Not: Yapı kooperatiflerinde ise bir avukatın en fazla belirli sayıda kooperatife bakabileceğine dair geçmişte tüzük sınırlamaları vardı, güncel mevzuatta bu kontrol edilmelidir, ancak A.Ş.’ler için sayı sınırı yoktur).
Şirket merkezinin bulunduğu il dışından bir avukat tutulabilir mi?
Evet, tutulabilir. Avukatlık mesleğinde yerellik kısıtlaması yoktur. Şirketiniz İstanbul’da, avukatınız Ankara’da olabilir. Önemli olan, avukatın Türkiye Barolarından herhangi birine kayıtlı olması ve şirketle geçerli bir sözleşme imzalamasıdır. Ancak pratiklik açısından, şirketin davalarının yoğun olduğu yerdeki bir avukatla çalışmak (yol masrafları ve duruşma takibi açısından) daha avantajlıdır. Yasal olarak ise hiçbir engel yoktur.
Avukat Bulundurma Zorunluluğuna Uymamanın Cezaları ve Yaptırımları: 2026 Projeksiyonu
Şirketlerin avukat bulundurma zorunluluğu, Türk hukuk sisteminde sadece bir “temenni” veya “tavsiye” niteliğinde değildir. Kanun koyucu, bu yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamak amacıyla, caydırıcılığı son derece yüksek olan mali yaptırımlar öngörmüştür. 2026 yılına gelindiğinde, asgari ücretteki artışlar ve idari para cezalarının yeniden değerleme oranlarına göre güncellenmesi, avukat bulundurmamanın maliyetini şirketler için ciddi bir finansal risk haline getirmiştir. Birçok şirket yöneticisi, bu yükümlülüğü basit bir prosedür eksikliği olarak görmekte ve “bir şey olmaz” yanılgısına düşmektedir. Oysa Avukatlık Kanunu’nun 35. maddesi, ihlalin gerçekleştiği her ay için ayrı ayrı ceza kesilmesini emrederek, kümülatif (birikimli) bir ceza sistemi kurmuştur. Bu bölümde, avukat bulundurmamanın cezai boyutunu, hesaplama yöntemlerini, 2026 yılı için öngörülen mali tabloları ve yargı kararlarına yansıyan itiraz süreçlerini detaylı bir şekilde ele alacağız.
Para Cezasından Daha Büyüğü: “Marka İtibarı” ve “Güven” Kaybı
Avukat bulundurma zorunluluğuna uymamanın tek bedeli idari para cezası değildir. Özellikle kurumsallaşma yolundaki şirketler için “Hukuksuzluk” etiketi, parayla ölçülemeyecek zararlar doğurur.
- Bankalar Nezdinde Risk: Bankalar ve finans kuruluşları, kredi derecelendirmesi yaparken şirketin hukuki uyumluluğuna (Legal Compliance) bakar. Avukat bulundurma zorunluluğuna uymadığı için ceza yemiş veya sicilinde “hukuki eksiklik” görünen bir şirketin kredibilite notu düşebilir.
- Yatırımcı Güveni: Eğer şirketinize yatırımcı çekmeyi veya halka arz olmayı planlıyorsanız, “Hukuki Due Diligence” (Durum Tespiti) raporlarında avukat bulundurmama cezası “Kırmızı Bayrak” (Red Flag) olarak görünür. Bu durum, şirketin yönetim zafiyeti olduğu algısını yaratır.
- İhale Yasakları: Kamu ihalelerine giren şirketler için, ödenmemiş idari para cezaları “Vergi ve Kamu Borcu” statüsündedir. Avukat tutmadığı için biriken cezalar, şirketin ihaleden elenmesine neden olabilir.
Cezanın Hukuki Niteliği ve Dayanağı
Avukat bulundurma zorunluluğuna uymamanın yaptırımı, İdari Para Cezasıdır. Bu ceza, Türk Ceza Kanunu anlamında bir hapis cezası veya adli para cezası değildir; 5326 sayılı Kabahatler Kanunu genel hükümlerine tabi olan bir idari yaptırımdır. Ancak, cezanın kaynağını doğrudan Avukatlık Kanunu’ndan alması ve miktarının “Brüt Asgari Ücret”e endekslenmesi, onu diğer standart idari para cezalarından (trafik cezası, usulsüzlük cezası vb.) ayırır.
Yasanın 35/3 maddesi hükmü son derece açıktır: “Kuruluş esas sermayesi… miktarında olan anonim şirketler ile üye sayısı yüz veya daha fazla olan yapı kooperatifleri sözleşmeli bir avukat bulundurmak zorundadır. Bu fıkra hükmüne aykırı davranan kuruluşlara, Cumhuriyet Savcısı tarafından, sözleşmeli avukat tayin etmedikleri her ay için, sanayi kesiminde çalışan onaltı yaşından büyük işçiler için uygulanan asgari ücretin bir aylık brüt tutarı kadar idari para cezası verilir.”
Bu hükümden çıkarılacak üç kritik sonuç vardır:
- Yetkili Makam: Cezayı kesme yetkisi kanunen Cumhuriyet Savcısına verilmiştir. Bu durum, olayın ciddiyetini gösterir. Şirket hakkında savcılık nezdinde bir dosya açılması, şirket prestiji açısından başlı başına bir sorundur.
- Süreklilik: Ceza tek seferlik değildir. Avukatın olmadığı “her ay” için ayrı ayrı kesilir.
- Miktar: Ceza, o tarihte geçerli olan 2 Aylık Brüt Asgari Ücret tutarındadır. Net ücret değil, işverene maliyeti de değil, doğrudan brüt ücret esas alınır.
2026 Yılı İçin Ceza Hesaplama Metodolojisi
2026 yılında avukat bulundurmamanın maliyetini anlamak için, asgari ücret projeksiyonlarına bakmak gerekir. Enflasyonist ortamda asgari ücretin yılda bir veya iki kez güncellendiği düşünüldüğünde, ceza miktarları da bu artışlarla eş zamanlı olarak yükselmektedir.
Ceza hesaplaması yapılırken, ihlalin gerçekleştiği tarihteki brüt asgari ücret dikkate alınır. Örneğin, şirket 2026 yılının Ocak ayında avukat bulundurmadıysa, 2026 Ocak ayındaki asgari ücretin brüt 2 aylık tutarı kadar idari para cezası öder. Eğer ihlal yıl boyunca devam ederse, 12 ayın toplamı kadar ceza tahakkuk ettirilir.
Aşağıdaki tablo, bir şirketin 1 yıl boyunca avukat bulundurmaması durumunda karşılaşabileceği mali tabloyu (tahmini rakamlar üzerinden) ve bunun avukatlık ücreti ile kıyaslamasını göstermektedir:
| Ay | İhlal Durumu | Uygulanacak Ceza Tipi | Tahmini Ceza Tutarı (Brüt Asgari Ücret)* |
| Ocak 2026 | Avukat Yok | 2 Aylık Brüt Asgari Ücret | 1 birim |
| Şubat 2026 | Avukat Yok | 2 Aylık Brüt Asgari Ücret | 1 birim |
| … | … | … | … |
| Aralık 2026 | Avukat Yok | 2 Aylık Brüt Asgari Ücret | 1 birim |
| YILLIK TOPLAM | 12 AY İHLAL | 12 x 2 AYLIK BRÜT ASGARİ ÜCRET | 12 BİRİM CEZA |
(Not: Tablodaki “birim”, o yılın brüt asgari ücretini temsil eder. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi genellikle brüt asgari ücretten daha düşük veya ona yakın bir aylık danışmanlık ücreti öngördüğü için, ceza ödemek, avukat tutmaktan finansal olarak her zaman daha maliyetlidir.)
Şirketlerin yaptığı en büyük hata, cezayı “sabit” bir rakam zannetmeleridir. Oysa yıl ortasında asgari ücrete zam gelirse, yılın ikinci yarısındaki cezalar zamlı tarife üzerinden kesilir. Dolayısıyla ceza miktarı statik değil, dinamiktir.
Cezanın Tespit ve Tebliğ Süreci
Peki, bir şirketin avukat tutup tutmadığı nasıl tespit edilir? 2026 yılında bu süreç tamamen dijitalleşmiş durumdadır.
- Baro Denetimi: Her ilin Barosu, Ticaret Sicil Müdürlükleri ile entegre çalışarak, sermayesi yasal sınırın üzerinde olan Anonim Şirketlerin ve üye sayısı tutan kooperatiflerin listesini alır.
- Çapraz Kontrol: Baro, kendi “Avukat Atama Sistemi” (Baro Levhası) ile ticaret sicil listesini karşılaştırır. Sermayesi tutan ama sistemde kayıtlı bir avukatı görünmeyen şirketler “Potansiyel İhlalci” olarak işaretlenir.
- İhtarname: Barolar genellikle cezai işlem başlatmadan önce şirkete bir yazı göndererek, “Kayıtlarımızda sözleşmeli avukatınız görünmemektedir, varsa sözleşmenizi ibraz ediniz, yoksa gereğini yapınız” şeklinde bir bildirimde bulunur.
- Savcılık Bildirimi: Şirket bu yazıya cevap vermez veya geriye dönük geçerli bir sözleşme sunamazsa, Baro Başkanlığı durumu bir tutanakla ilgili Cumhuriyet Başsavcılığı’na bildirir.
- Cezanın Kesilmesi: Cumhuriyet Savcısı, Barodan gelen tutanağı esas alarak, avukat bulunmayan ay sayısını hesaplar ve Kabahatler Kanunu uyarınca İdari Para Cezası Karar Tutanağı düzenler.
- Tebligat ve Ödeme: Karar şirkete tebliğ edilir. Şirket bu cezayı vergi dairesine ödemek zorundadır.
Yargıtay Kararları ve İtiraz Süreçleri
Şirketlerin kesilen cezalara itiraz etme hakkı vardır. İtiraz mercii, cezayı kesen savcılığın bulunduğu yerdeki Sulh Ceza Hakimliğidir. Ancak Yargıtay içtihatları incelendiğinde, usul hataları (tebligatın yanlış yapılması, hesap hatası vb.) haricinde, esasa ilişkin itirazların büyük çoğunluğunun reddedildiği görülmektedir.
Emsal Karar Analizi: “Unutkanlık” Savunması Bir Anonim Şirket, avukatının istifa ettiğini, yeni avukat bulmak için görüşmelerin sürdüğünü ancak bu sürecin 3 ay sürdüğünü belirterek, aradaki 3 aylık boşluk için kesilen cezaya itiraz etmiştir. Yargı Kararı: Sulh Ceza Hakimliği ve itiraz üzerine dosyayı inceleyen üst merciler; şirketin tüzel kişiliğinin kesintisiz devam ettiğini, avukat istifa ettiyse derhal yenisinin atanması gerektiğini, 3 aylık boşluğun makul süreyi aştığını belirterek itirazı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, “Kanunun emredici hükmü gereği boşluk kabul edilemez” ifadesine yer verilmiştir.
Bu karar, 2026 yılı için şirketlere şu mesajı vermektedir: Avukatınızla yollarınızı ayırırsanız, hiç vakit kaybetmeden, tercihen aynı hafta içinde yeni bir avukatla sözleşme imzalamalısınız. Aksi takdirde aradaki boşluk aylar için ceza riski doğar.
Cezanın Tahsili ve Şirket Üzerindeki Etkileri
Kesilen idari para cezası, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilir. Yani bu borç, şirketin vergi borcu gibidir. Ödenmemesi durumunda:
- Şirketin banka hesaplarına e-haciz uygulanabilir.
- Şirketin araçlarına ve gayrimenkullerine haciz konulabilir.
- Şirket, vergi borcu yoktur yazısı alamaz (bu da kamu ihalelerine girmeyi ve teşviklerden yararlanmayı engeller).
- Şirket yöneticilerinin (Yönetim Kurulu Üyeleri) bu borçtan dolayı ikincil sorumluluğu doğabilir (şirketten tahsil edilememesi durumunda).
Özellikle kamu ihalelerine giren veya ihracat teşviklerinden yararlanan şirketler için, ödenmemiş bir avukat bulundurmama cezası, ticari faaliyetlerin kilitlenmesine neden olabilir.
Maliyet – Fayda Analizi: Avukat Tutmak mı, Ceza Ödemek mi?
Bazı şirket sahipleri, “Avukata her ay ücret ödeyeceğime, yakalanırsam cezayı öderim” şeklinde hatalı bir matematik kurmaktadır. 2026 yılı parametreleri ile bu yaklaşımın neden yanlış olduğunu analiz edelim:
- Maliyet Kıyaslaması: Ceza miktarı “Brüt Asgari Ücret”tir. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ndeki (AAÜT) aylık danışmanlık ücreti ise genellikle brüt asgari ücretten daha düşük veya ona yakındır. Üstelik avukata ödenen ücret, gider pusulası veya serbest meslek makbuzu ile gider olarak gösterilebilir ve vergiden düşülebilir. İdari para cezaları ise Kanunen Kabul Edilmeyen Gider (KKEG) niteliğindedir; yani vergiden düşülemez, şirketin net kârından ödenir.
- Hukuki Koruma: Ceza ödediğinizde sadece paranız gider, karşılığında hiçbir hizmet almazsınız. Avukat tuttuğunuzda ise aynı (veya daha az) parayı ödeyerek, şirketinizi hukuki risklere karşı koruyan profesyonel bir hizmet satın almış olursunuz.
- Kümülatif Risk: Ceza bir kez ödenip biten bir şey değildir. Yakalandığınızda geriye dönük 1-2 yıllık ceza toplu gelir, sonraki aylar için de ceza işlemeye devam eder.
Sonuç olarak, 2026 yılında avukat tutmama cezası, şirketler için “sürdürülemez” bir maliyet kalemidir. Yasa koyucu sistemi öyle bir kurgulamıştır ki, rasyonel bir tacirin avukat tutması, ceza riskini almasından matematiksel olarak daha karlıdır.
Avukat Bulundurma Zorunluluğuna Uymamanın Cezaları Hakkında Sıkça Sorulan Sorular
Avukat bulundurmayan şirkete cezayı kim keser?
Cezayı kesme yetkisi kanunen Cumhuriyet Savcısına verilmiştir. Baro Başkanlıkları ihlali tespit eder ve bir tutanakla ilgili yer Cumhuriyet Başsavcılığı’na bildirir. Savcı, Kabahatler Kanunu çerçevesinde idari yaptırım kararını düzenler ve şirkete tebliğ eder. İdari bir ceza olmasına rağmen adli makamlarca (Savcılık) verilmesi, konunun ciddiyetini gösterir.
Ceza miktarı ne kadardır ve nasıl hesaplanır?
Ceza miktarı, avukat bulundurulmayan her ay için o tarihte geçerli olan 1 aylık brüt asgari ücret tutarıdır. 2026 yılı için belirlenen (veya belirlenecek) brüt asgari ücret ne ise, ceza odur. Hesaplamada “net” ücret değil, vergiler ve kesintiler dahil “brüt” ücret esas alınır. Eğer şirket 12 ay boyunca avukat bulundurmamışsa, o yılın brüt asgari ücreti 12 ile çarpılarak toplam ceza bulunur.
Cezayı ödersem avukat tutma zorunluluğum kalkar mı?
Hayır, cezayı ödemek yükümlülüğü ortadan kaldırmaz. Ceza, geçmişteki ihlalin yaptırımıdır. Cezayı ödedikten sonra şirket hala avukat tutmamaya devam ederse, takip eden aylar için yeniden ceza kesilir. Bu döngü, şirket bir avukatla sözleşme imzalayıp baroya bildirene kadar devam eder. Yani “parasını verdim, artık avukat tutmama gerek yok” gibi bir durum söz konusu değildir.
Geçmiş yıllar için ceza kesilebilir mi?
Evet, kesilebilir. Kabahatler Kanunu’ndaki zamanaşımı süreleri (soruşturma zamanaşımı) dolmadığı sürece, geriye dönük ceza kesilebilir. Genellikle idare, son 1-3 yılın taramasını yaparak geriye dönük toplu ceza uygulayabilmektedir. Şirketin 2024 ve 2025 yıllarında da sermayesi limitin üzerindeyse ve avukatı yoksa, 2026’daki denetimde bu yılların cezası da toplu olarak istenebilir.
Avukat tutmama cezası şirketin siciline işler mi?
Bu ceza bir “İdari Para Cezası” olduğu için şirketin adli sicil kaydına (sabıka kaydı) suç olarak işlemez. Ancak, ceza kesinleştikten sonra vergi dairesi kayıtlarına “kamu borcu” olarak işlenir. Bu durum, şirketin “borcu yoktur” yazısı almasını engeller, banka kredilerini ve kredi notunu dolaylı olarak etkileyebilir. Ayrıca Ticaret Bakanlığı nezdindeki sicilde şirketin mevzuata aykırı davrandığına dair kayıt oluşabilir.
Cezaya itiraz edebilir miyim?
Evet, cezaya itiraz hakkınız vardır. İdari para cezası kararının tebliğ edildiği tarihten itibaren 15 gün içinde, yetkili Sulh Ceza Hakimliğine başvurarak itiraz edilebilir. İtiraz dilekçesinde, şirketin sermayesinin limitin altında olduğu, avukatın bulunduğu ancak bildirimin geç yapıldığı gibi haklı sebepler delilleriyle sunulmalıdır. Haklı bir neden yoksa itiraz genellikle reddedilir.İtirazın reddine karşı da aynı yerdeki bir sonraki numaralı sulh ceza nezdinde itiraz edilebilir.(CMK 268/3)
Ceza taksitle ödenebilir mi?
Evet, Kabahatler Kanunu ve 6183 sayılı Kanun gereği taksitlendirme mümkündür. Cezanın tebliğinden itibaren yasal süre içinde ilgili vergi dairesine başvurulursa, borç belirli bir faiz oranıyla taksitlendirilebilir. Ayrıca, cezanın tebliğinden itibaren 15 gün içinde peşin ödenmesi durumunda, Kabahatler Kanunu gereği %25 oranında peşin ödeme indirimi (indirim oranı kanuni değişikliklere göre kontrol edilmelidir) uygulanabilir.
5326 SAYILI KABAHATLER KANUNU
Madde : 17/ (6) Kabahat dolayısıyla idarî para cezası veren kamu görevlisi, ilgilinin rıza göstermesi halinde bunun tahsilatını derhal kendisi gerçekleştirir. (Değişik cümleler: 1/7/2022-7417/46 md.) Kanunlarında ödeme süresi düzenlenmemiş olan idari para cezaları, tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenir. İdari para cezasının ödeme süresi içinde ödenmesi halinde, cezadan %25 oranında indirim yapılır. (Ek cümle: 1/7/2022-7417/46 md.) Ödeme yapılması, kişinin bu karara karşı kanun yoluna başvurma hakkını etkilemez.
Avukata ödediğim ücret ile ceza miktarı aynı mıdır?
Hayır, genellikle ceza miktarı daha yüksektir. Ceza, “Brüt Asgari Ücret” üzerinden hesaplanır. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne (AAÜT) göre anonim şirketler için belirlenen aylık danışmanlık ücreti ise genellikle brüt asgari ücrete yakındır ancak serbest piyasada bu rakam anlaşmaya bağlıdır. Örneğin 2025-2026 için yılı için anonim şirketler için danışmanlık ücreti asgari 45 bin TL dir.( bu asgari tutardır.Şirket ve avukat bu rakamın altında olmamak üzere üstünde bir danışmanlık bedeli ödenmesi şeklinde anlaşabilir.En önemli fark; avukata ödenen paranın “gider” yazılabilmesi, cezanın ise “gider yazılamaması”dır. Vergi avantajı da düşünüldüğünde, avukat tutmak her zaman daha ekonomiktir.
Avukata ödenecek tutar konusunda Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi ‘ne göre anlaşılmış ise bu tutar vergi dahil tutar mıdır ?
Evet.Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereği avukata ödenecek ücret , şayet tarifeye göre bir tutar ödenmesi şeklinde anlaşılmışsa, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu 20/4.maddesi gereği vergi dahil tutardır.Ancak , taraflar her zaman asgari tarife altında olmamak şartıyla , farklı bir anlaşma yapıp , KDV eklenmesi şeklinde anlaşabilirler.
Şirket avukatı istifa ederse, yeni avukat bulana kadar geçen sürede ceza öder miyim?
Teorik olarak evet, pratik olarak makul süre tanınabilir. Kanun “her ay” ifadesini kullandığı için, avukatsız geçen her ay risklidir. Avukat ayın 1’inde istifa ettiyse ve siz ayın 25’inde yeni avukatla anlaştıysanız, o ay için ceza kesilmeyebilir. Ancak aradan 2-3 ay geçerse, bu boşluklar için ceza kesilir. Yargıtay kararları, şirketin makul bir süre içinde (örneğin 1 ay) yeni avukat ataması gerektiğini belirtmektedir.
Muhasebecim veya Mali Müşavirim bu cezadan sorumlu mudur?
Hayır, yasal sorumluluk tamamen şirket tüzel kişiliğine ve dolayısıyla yönetim kuruluna aittir. Mali müşavirlerin görevi şirketi bu konuda uyarmaktır ancak avukat atama yetkisi yönetim kurulundadır. Ceza şirkete kesilir. Ancak şirket, “mali müşavirimiz bizi uyarmadı, bu yüzden ceza yedik” diyerek mali müşavire rücu davası açmayı düşünebilir; fakat bu, şirketin kamuya karşı olan ceza sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Yönetim kurulu “basiretli tacir” gibi davranmak zorundadır.
İstisnalar ve Muafiyetler: Hangi Şirketler 2026’da Avukat Tutmak Zorunda Değil?
2026 yılı itibarıyla yürürlüğe giren yeni ekonomik düzenlemeler ve güncellenen sermaye limitleri, birçok şirketi avukat bulundurma zorunluluğu kapsamına alırken, yasal düzenlemenin dışında kalan geniş bir kesim de bulunmaktadır. Avukatlık Kanunu’nun 35. maddesi, kapsamı belirlerken “genellik” ilkesinden ziyade “belirlilik” ilkesini esas almıştır. Bu da, kanunda açıkça sayılan şartları taşımayan şirketlerin, büyüklükleri veya ticari hacimleri ne olursa olsun bu zorunluluktan muaf olduğu anlamına gelir. Şirket yöneticilerinin ve mali müşavirlerin en çok mesai harcadığı konulardan biri, şirketin bu “muafiyet alanı” içinde kalıp kalmadığını tespit etmektir. Yanlış bir yorumlama, gereksiz maliyetlere yol açabileceği gibi, tam tersi durumda muaf olduğunu sanan bir şirketin ciddi cezalarla karşılaşmasına da neden olabilir. Bu bölümde, avukat tutma istisnası kapsamına giren yapıları, muafiyet şartlarını ve bu şartların 2026 yılında nasıl yorumlanması gerektiğini detaylıca inceleyeceğiz.
- Şirket Türüne Göre Temel Muafiyetler
Avukat bulundurma zorunluluğunda “altın kural”, şirketin türüdür. Kanun koyucu, Türkiye’deki ticaret siciline kayıtlı tüm tüzel kişilikleri aynı kefeye koymamıştır.
Limited Şirketler (Ltd. Şti.): Türkiye ekonomisinin belkemiğini oluşturan Limited Şirketler, sermaye yapıları ne kadar büyük olursa olsun, mevcut Avukatlık Kanunu düzenlemesi uyarınca avukat bulundurma zorunluluğundan muaftır.Bir Limited Şirketin sermayesi 100 Milyon TL de olsa, cirosu milyar dolarları da bulsa, kanunda “Anonim Şirket” ibaresi özel olarak vurgulandığı için Limited Şirketler bu kapsama girmez. Ancak, 2026 ticaret hukuku vizyonunda, sermayesi çok yüksek olan Limited Şirketlerin de kapsama alınması yönünde akademik tartışmalar ve taslak çalışmalar olsa da, şu anki yürürlükteki mevzuata göre “yasal zorunluluk” yoktur. Bu durum, Limited Şirketlerin avukatla çalışmasının yasak olduğu anlamına gelmez; sadece “zorunlu tutulmadığı” ve çalışmazlarsa “ceza ödemeyecekleri” anlamına gelir.
Şahıs Şirketleri ve Esnaf İşletmeleri: Gerçek kişi tacirler, şahıs şirketleri (Kolektif ve Komandit şirketler dahil – sermayesi paylara bölünmüş komandit hariç) ve esnaf statüsündeki işletmeler, ciroları ne olursa olsun bu zorunluluğun tamamen dışındadır. Küçük işletmeler yasa dışı mı sorusu akla gelse de, burada bir yasaklama değil, bir yükümlülükten muafiyet söz konusudur. Mahalledeki marketten, büyük cirolu bir şahıs işletmesine kadar bu grup, avukat bulundurma zorunluluğuna tabi değildir.
Adi Ortaklıklar: Borçlar Kanunu’na tabi olan ve tüzel kişiliği bulunmayan Adi Ortaklıklar (Joint Venture yapıları hariç, klasik adi ortaklıklar), avukat bulundurma zorunluluğu kapsamında değildir. İhaleli işlerde kurulan iş ortaklıklarında, pilot ortağın durumu (A.Ş. olup olmadığı) belirleyici olabilir ancak adi ortaklığın kendisi doğrudan muhatap değildir.
- Sermaye Alt Limitine Dayalı İstisnalar
Muafiyetlerin en dinamik ve değişken olanı sermaye limitidir. Bir Anonim Şirket olsanız bile, sermayeniz kanunun belirlediği eşiğin altındaysa muafsınız demektir.
2026 yılı projeksiyonunda; Ticaret Bakanlığı tarafından belirlenen asgari esas sermaye miktarının beş katının altındabir sermayeye sahip olan Anonim Şirketler muaftır. Örneğin; eğer 2026 yılında sınır 1.250.000 TL ise, sermayesi 1.249.000 TL olan bir Anonim Şirket, sadece 1.000 TL farkla bu zorunluluktan kurtulur ve muafiyet kapsamına girer. Bu nedenle, şirketlerin sermaye artırımı kararı alırken bu kritik eşikleri hesaplamaları stratejik önem taşır. Çoğu KOBİ niteliğindeki Anonim Şirket, sermayesini yasal zorunluluk limitinin hemen altında tutarak bu muafiyetten yararlanma yolunu seçmektedir.
- Yapı Kooperatiflerinde Üye Sayısı İstisnası
Yapı kooperatifleri için muafiyet sınırı matematiktir. Üye sayısı 99 ve daha az olan tüm yapı kooperatifleri, avukat bulundurma zorunluluğundan muaftır. Kooperatifin inşaat hacmi, bütçesi veya arsa değeri ne kadar yüksek olursa olsun, kanun koyucu sadece “kelle hesabı” yapmaktadır. Üye sayısı 100’ü bulmadığı sürece, kooperatif yönetimi avukat atamak zorunda değildir. Bu durum, özellikle az üyeli butik site projeleri yürüten kooperatifler için önemli bir maliyet avantajı (istisna) sağlamaktadır.
- Kamu Kurumları ve İl Özel İdareleri
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu kapsamındaki genel bütçeli kamu idareleri, özel bütçeli idareler ve il özel idareleri, kendi bünyelerinde hukuk müşavirliği birimleri (Muhakemat Müdürlükleri vb.) olduğu için veya Hazine Avukatları tarafından temsil edildikleri için Avukatlık Kanunu 35. maddedeki bu özel zorunluluktan (dışarıdan avukat tutma) muaftırlar. Onların tabi olduğu mevzuat 659 sayılı KHK ve ilgili diğer kanunlardır. Ancak, Belediyelerin kurduğu İktisadi Teşebbüsler (BİT’ler), eğer Anonim Şirket statüsünde iseler ve sermayeleri tutuyorsa, onlar da özel hukuk tüzel kişisi sayıldıkları için avukat bulundurmak zorundadırlar.
- “Mikro İşletme” ve “Pasif Şirket” Tartışması
İş dünyasında en çok kafa karışıklığı yaratan konulardan biri, “Gayri Faal” (Pasif) şirketlerin durumudur. Bir şirket; ticaret sicilinde kayıtlı olsa bile, fiilen hiçbir ticari faaliyette bulunmuyor, fatura kesmiyor, çalışanı yok ve vergi dairesine “boş” beyanname veriyor olabilir.
Hukuki Durum: Yargıtay ve Barolar Birliği’nin görüşü, şirketin “faal” olup olmamasının avukat bulundurma zorunluluğunu etkilemediği yönündedir. Şirket tüzel kişiliği sicilden silinmediği ve sermayesi limitin üzerinde olduğu sürece, şirket pasif de olsa (gayri faal) avukat bulundurmak zorundadır. Dolayısıyla, “Bizim şirket çalışmıyor, neden avukat tutalım?” savunması hukuken geçerli bir muafiyet sebebi değildir. Ancak; Tasfiye Halindeki Şirketler için durum biraz daha farklı yorumlanabilmektedir. Şirket genel kurulu “tasfiye kararı” alıp bunu tescil ettirdiğinde, şirket unvanının başına “Tasfiye Halinde” ibaresi eklenir. Bu süreçte şirketin amacı kâr elde etmekten çıkıp varlıklarını satıp borçlarını ödemeye (tasfiyeye) döndüğü için, bazı Barolar bu dönemde zorunluluğu esnetebilmektedir. Ancak yasal metinde açık bir “tasfiye halinde olanlar muaftır” hükmü yoktur. Bu nedenle en güvenli yol, tasfiye sonuna kadar avukatla devam etmektir.
Karşılaştırmalı Muafiyet Tablosu (2026 Durumu)
Aşağıdaki tablo, şirketlerin durumlarına göre muafiyet analizini netleştirmektedir:
| Şirket / Kurum Türü | Sermaye / Üye Durumu | Muafiyet Var mı? | Açıklama |
| Limited Şirket (Ltd.) | Tümü | EVET (MUAF) | Sermaye miktarı ne olursa olsun muaftır. |
| Anonim Şirket (A.Ş.) | Sermaye < Limitin Altı | EVET (MUAF) | Yasal sınırın altındaki A.Ş.’ler muaftır. |
| Anonim Şirket (A.Ş.) | Sermaye ≥ Limit | HAYIR | Zorunluluk kapsamındadır. |
| Şahıs Şirketi | Tümü | EVET (MUAF) | Tüzel kişiliği farklı olduğu için muaftır. |
| Yapı Kooperatifi | Üye Sayısı < 100 | EVET (MUAF) | 99 üye ve altı muaftır. |
| Tüketim/Taşıma Kooperatifi | Tümü | EVET (MUAF) | Sadece “Yapı” kooperatifleri zorunludur. |
| Dernek ve Vakıflar | Tümü | EVET (MUAF) | Ticari işletmesi olsa bile ana tüzel kişilik muaftır. |
| Yabancı Şirket İrtibat Bürosu | Tümü | EVET (MUAF) | Ticari faaliyet yasağı olduğu için muaftır. |
Yargıtay Kararları Işığında Muafiyet İddiaları
Yargı kararları, şirketlerin kendilerince ürettikleri “fiili imkansızlık” veya “gereksizlik” temelli muafiyet iddialarını reddetme eğilimindedir.
Örnek Vaka: “Zarar Eden Şirket Muafiyeti” İddiası Sermayesi limitin üzerinde olan bir inşaat A.Ş., ekonomik kriz nedeniyle 3 yıldır zarar ettiğini, personel çıkarttığını ve avukat ödeyecek gücü olmadığını belirterek, zarar eden şirketlerin bu zorunluluktan muaf tutulması gerektiğini savunmuştur. Mahkeme Kararı: İlgili İdare Mahkemesi ve Yargıtay Dairesi; Avukatlık Kanunu’nun “ekonomik güçlük” veya “zarar etme” gibi bir muafiyet başlığı içermediğini belirtmiştir. Kanun koyucunun kriteri sadece “sermaye miktarı”dır. Şirket zarar etse de, sermayesini azaltmadığı (sermaye azaltımı yoluna gitmediği) sürece, kağıt üzerindeki sermayesi nedeniyle avukat bulundurmak zorundadır.
Bu karar bize şunu gösterir: Ekonomik durum bir muafiyet gerekçesi değildir. Muaf olmak isteyen şirket, yasal yollarla sermaye azaltımına gitmeli ve sermayesini limitin altına düşürerek tescil ettirmelidir. Aksi takdirde zorunluluk devam eder.
İstisnaların Kötüye Kullanılması ve “Peçeleme” Riski
Bazı şirketlerin, avukat bulundurma zorunluluğundan kaçmak için “Kanuna Karşı Hile” (Hukuki Peçeleme) yöntemlerine başvurduğu görülmektedir. Örneğin;
- Büyük bir Anonim Şirket kurmak yerine, işi parçalayarak 3-4 tane küçük sermayeli Limited Şirket kurmak.
- Anonim Şirketin sermayesini limitin hemen altında tutup, şirketin asıl finansmanını “Ortaklara Borçlar” hesabından fonlamak.
2026 yılında vergi incelemeleri ve ticaret sicil denetimleri derinleştikçe, bu tür yapıların “muvazaa” (danışıklı işlem) iddiasıyla karşılaşma riski vardır. Özellikle sermayesi çok düşük ama işlem hacmi (cirosu) devasa olan Anonim Şirketler, teknik iflas riskiyle karşı karşıya kalabilir. Avukat masrafından kaçmak için sermayeyi düşük tutmak (örtülü sermaye), vergi hukuku açısından daha büyük riskler (transfer fiyatlandırması vb.) doğurabilir. Bu nedenle, muafiyet sınırlarını zorlamak yerine, şirketin gerçek ihtiyaçlarına uygun bir hukuki yapı kurmak uzun vadede daha güvenlidir.
Muafiyet Belgesi Diye Bir Şey Var mı?
Şirketlerin, Barodan veya Ticaret Odasından “Biz avukat tutmaktan muafız” şeklinde resmi bir belge almaları söz konusu değildir. Muafiyet, durumun tespitidir. Eğer bir gün Barodan “Neden avukatınız yok?” diye bir yazı gelirse; şirketin vereceği cevap: “Şirketimiz Limited Şirket statüsündedir” veya “Şirketimizin sermayesi X TL olup, yasal sınır olan Y TL’nin altındadır” şeklinde bir beyan ve buna ekli Ticaret Sicil Gazetesi örneğidir. Bu beyan ve belge, muafiyetin ispatı için yeterlidir.
İstisnalar ve Muafiyetler Hakkında Sıkça Sorulan Sorular
Limited şirketler sermayeleri çok yüksek olsa bile kesinlikle muaf mı?
Evet, mevcut 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’na göre Limited Şirketler, sermaye miktarları ne olursa olsun avukat bulundurma zorunluluğundan kesinlikle muaftır. Kanun metni sadece Anonim Şirketleri zikretmiştir. Ancak TTK ve Avukatlık Kanunu’nda gelecekte yapılabilecek bir değişiklikle kapsama alınabilirler; bu nedenle mevzuat takibi önemlidir.
Şirketim “Gayri Faal” (Pasif) durumda, yine de avukat tutmalı mıyım?
Eğer şirketiniz Anonim Şirket ise ve tescilli sermayesi limitin üzerindeyse, şirket gayri faal olsa bile avukat tutmak zorundasınız. Pasif olmak, tüzel kişiliğin sona erdiği anlamına gelmez. Şirket hukuken varlığını sürdürdüğü ve sermayesi korunduğu için yükümlülük devam eder. Muaf olmak için ya şirketi tasfiye edip kapatmalı ya da sermaye azaltımına giderek limitin altına düşmelisiniz.
Şahıs işletmem var, cirom çok yüksek, avukat zorunda mıyım?
Hayır, şahıs işletmeleri (gerçek kişi tacirler) ciro veya kârları ne kadar yüksek olursa olsun bu zorunluluktan muaftır. Avukat bulundurma zorunluluğu sadece belirli tüzel kişiler (A.Ş. ve Kooperatifler) içindir. Şahıs işletmeleri kapsam dışıdır.
Yapı kooperatifi dışındaki diğer kooperatifler (taşıma, tüketim vb.) muaf mı?
Evet, muaftır. Kanun açıkça “Yapı Kooperatifleri” ifadesini kullanmıştır. Bu nedenle Taşıma Kooperatifleri, Tüketim Kooperatifleri, Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri gibi diğer kooperatif türleri, üye sayıları 100’ü geçse bile avukat bulundurma zorunluluğu kapsamında değildir. Sadece yapı kooperatifleri bu yükümlülüğe tabidir.
Yabancı şirketlerin Türkiye’deki irtibat büroları avukat tutmak zorunda mı?
Hayır, irtibat büroları muafiyet kapsamındadır. İrtibat büroları ticari faaliyet gösteremez, kâr elde edemez ve fatura kesemezler. Statüleri gereği ticari bir şirket (A.Ş. veya Ltd.) olmadıkları için, Avukatlık Kanunu’ndaki sermaye şirketi tanımına uymazlar ve avukat bulundurma zorunluluğuna tabi değildirler.
Start-up şirketleri için özel bir muafiyet var mı?
Hayır, “start-up” veya “girişim” adı altında özel bir yasal şirket türü yoktur. Eğer start-up bir Anonim Şirket olarak kurulmuşsa ve yatırım alarak sermayesini limitin üzerine çıkarmışsa, avukat bulundurmak zorundadır. Teknokent’te olması veya Ar-Ge muafiyetlerinden yararlanması, avukatlık zorunluluğunu ortadan kaldırmaz.
Sermaye azaltımı yaparak zorunluluktan kurtulabilir miyim?
Evet, bu hukuken mümkün bir yoldur. Şirket genel kurulu kararıyla sermaye azaltımına gidilir ve yeni sermaye tutarı yasal limitin (örneğin 1.250.000 TL’nin) altına düşürülürse, tescil tarihinden itibaren avukat bulundurma zorunluluğu sona erer. Ancak sermaye azaltımı, alacaklıların haklarını korumak adına sıkı prosedürlere (ilan, bekleme süreleri vb.) tabidir.
Şirketin tasfiye sürecine girmesi muafiyet sağlar mı?
Otomatik olarak sağlamaz ancak uygulama farklılıkları vardır. Yasal olarak tüzel kişilik devam ettiği için zorunluluk sürer. Ancak şirketin tasfiye halinde olması, ticari faaliyetin bittiğini gösterdiği için bazı savcılıklar ve mahkemeler ceza uygulamasında “takdir yetkisi” kullanabilir veya Barolar denetimde öncelik vermeyebilir. Yine de en risksiz yöntem, tasfiye sürecinde de hukuki danışmanlık almaya devam etmektir.
Aile şirketleri için bir istisna var mı?
Hayır, Türk Ticaret Kanunu’nda veya Avukatlık Kanunu’nda “aile şirketi” diye ayrı bir tüzel kişilik yoktur. Şirket ortaklarının tamamı aynı aileden olsa bile, şirket A.Ş. statüsünde ve sermayesi limit üstündeyse avukat bulundurmak zorunludur. Aile bağları ticari ve hukuki yükümlülükleri değiştirmez.
Avukat tutma zorunluluğum yok ama yine de tutabilir miyim?
Elbette, muafiyet “avukat tutmamalısınız “ demek değildir. İstisna kapsamındaki şirketler (örneğin Ltd. Şti. veya küçük sermayeli A.Ş.) isterlerse gönüllü olarak avukatla sözleşme yapabilirler. Hatta bu durum, şirketin kurumsallığı ve güvenliği için tavsiye edilir. Muafiyet sadece “devlet zoruyla tutma ve ceza ödeme” konusundadır; ihtiyari olarak hukuk hizmeti almak her zaman mümkündür ve serbesttir.
Avukat Seçme, Sözleşme Düzenleme ve Resmi Makamlara Bildirme Süreci
Şirketlerin avukat bulundurma zorunluluğu, sadece bir avukatla el sıkışıp “anlaştık” demekle yerine getirilen bir yükümlülük değildir. Kanunun aradığı şartların sağlanması için belirli şekil şartlarına uygun bir sözleşmenin imzalanması, vergisel yükümlülüklerin başlatılması ve en önemlisi bu durumun ilgili Baro Başkanlığına resmi yollarla bildirilmesi gerekmektedir. 2026 yılında dijitalleşen hukuk sistemi, bu süreçlerin çoğunun elektronik ortamda takip edilmesine olanak tanısa da, prosedürdeki en ufak bir eksiklik (örneğin bildirimin yapılmaması), şirketin avukatı olmasına rağmen ceza yemesiyle sonuçlanabilir. Bu bölümde, doğru avukatın seçilmesinden başlayarak, sözleşme tanzimi, vekaletname çıkarılması, makbuz/ödeme süreçleri ve Baro bildirimine kadar
- Çalışma Modelinin Belirlenmesi: Kadrolu mu, Sözleşmeli mi?
Sürecin ilk adımı, şirketin avukatla hangi statüde çalışacağına karar vermesidir. Avukatlık Kanunu, şirkete iki temel seçenek sunar ve prosedür bu seçime göre şekillenir:
- A) Sözleşmeli (Serbest) Avukatlık Modeli:Şirketlerin %90’ının tercih ettiği model budur. Şirket, kendi bünyesinde personel olarak değil, dışarıdan bağımsız bir avukat veya hukuk bürosu ile “Hukuki Danışmanlık ve Avukatlık Hizmetleri Sözleşmesi” imzalar.
- Avantajı: Şirket için SGK, kıdem tazminatı, ofis gideri, yemek/yol gibi yan maliyetler yoktur. Sadece aylık kararlaştırılan ücret ve KDV ödenir.
- Belge: Serbest Meslek Makbuzu (SMM) kesilir.
- B) Kadrolu (İşçi) Avukatlık Modeli:Şirketin sigortalı çalışanı olarak (bordrolu) bir avukatı istihdam etmesidir. Bu modelde avukat, şirketin mesai saatlerine tabi olarak şirket merkezinde çalışır.
- Avantajı: Avukat sadece o şirketin işine odaklanır, başka iş alamaz. Büyük holdingler ve yoğun icra dosyası olan şirketler için uygundur.
- Belge: Aylık maaş bordrosu düzenlenir.
- Sözleşme Hazırlama ve Asgari Ücret Kriterleri
Avukatla anlaşma sağlandıktan sonra, bu tarz sürekli avukatlık hizmeti şeklindeki çalışma şekillerinde taraflar arasında yazılı bir sözleşme yapılması Avukatlık Kanunu , Avukatlık Kanunu Yönetmeliği 73/A gereği zorunludur.Ancak , yazılı bir sözleşme yapılması , ihtilaf halinde ispat açısından da ayrıca önemlidir.Sözleşme yaparken 2026 yılı için dikkat edilmesi gereken en kritik husus Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (AAÜT) limitleridir.
Her yıl Resmî Gazete’de yayımlanan AAÜT, anonim şirketlerde bulundurulması zorunlu sözleşmeli avukatlar için bir taban fiyat belirler.Taraflar bu fiyatın altında bir ücret kararlaştıramazlar. Eğer sözleşmeye “ücretsiz” veya tarifenin altında bir rakam yazılırsa, bu sözleşme Baro tarafından kabul edilmez ve yasal zorunluluk yerine getirilmiş sayılmaz.
Sözleşmede Bulunması Gereken Zorunlu Unsurlar:
- Taraflar: Şirketin tam unvanı, vergi numarası, adresi ile Avukatın adı soyadı, T.C. kimlik numarası, bağlı olduğu Baro ve sicil numarası.
- İşin Konusu: “Avukatlık Kanunu 35. madde uyarınca avukat bulundurma zorunluluğunun ifası” ibaresinin geçmesi faydalıdır.
- Ücret: Aylık ödenecek net veya brüt tutar (AAÜT altında olmamak kaydıyla).
- Süre: Taraflar süreyi , anlaşma ile serbestçe belirlerler.Süresi belirlenmişse , sözleşme o süre için geçerli olur.Taraflar yeni bir anlaşma ile çalışmaya devam edebilirler.
- Ödeme Zamanı: Ücretin her ayın hangi gününde ödeneceği.
- Noter Süreci ve Vekaletname Çıkarılması
Sözleşme imzalandıktan sonra, avukatın şirketi resmi mercilerde temsil edebilmesi için noterden Vekaletname çıkarılması gerekir. Ancak burada ince bir hukuki ayrım vardır: Avukat bulundurma zorunluluğu için teknik olarak vekaletname şart değil, sözleşme yeterlidir denilse de; uygulamada Barolar ve yargı mercileri, ilişkinin ciddiyetini ve temsil yetkisini görmek için vekaletnameyi de sorgulamaktadır.
Şirket yetkilisi (İmza Sirkülerinde yetkili olan kişi), şirketin kaşesi ve imza sirküleri ile birlikte notere giderek “Genel Dava Vekaletnamesi” düzenletir. Dikkat Edilecek Husus: Vekaletnamede avukata “Ahzu kabz” (para tahsil etme), “Sulh” (anlaşma), “İbra” (aklama) ve “Davadan feragat” gibi özel yetkilerin verilip verilmeyeceği şirket yönetiminin takdirindedir. Ancak tam kapsamlı bir hukuki koruma için genellikle genel yetkili vekaletname tercih edilir.
- Kritik Adım: Baro’ya Bildirim Yapılması
Şirketlerin en çok hata yaptığı ve cezai yaptırımla karşılaştığı aşama burasıdır. Avukatla anlaşıp, parasını ödeyip, dosyaları teslim etmek yeterli değildir. Şirketin, avukatıyla anlaştığını bağlı bulunduğu ilin Baro Başkanlığı’na yazılı olarak bildirmesi şarttır.
Bildirim Süreci Nasıl İşler?
- Dilekçe Hazırlama: Şirket antetli kağıdına, Baro Başkanlığı’na hitaben bir dilekçe yazılır. “Şirketimiz, 1136 sayılı Kanun’un 35. maddesi gereği Av. [Ad Soyad] ile anlaşmıştır.” denilir.
- Ekli Belgeler: Dilekçeye şunlar eklenir:
- İmzalanan Avukatlık Sözleşmesi’nin bir sureti.
- Avukatın kestiği ilk Serbest Meslek Makbuzu örneği (veya bordrolu ise işe giriş bildirgesi).
- Şirket imza sirküleri fotokopisi.
- (Bazı Barolar talep ederse) Vekaletname fotokopisi.
- Baro pulu veya harç makbuzu (ilgili yılın tarifesine göre).
- Kayıt: Evraklar Baro evrak kayıt birimine teslim edilir ve bir “Kayıt Numarası” alınır. Bu numara, ileride olası bir denetimde “Biz bildirimimizi yaptık” diyebilmek için saklanmalıdır.
2026 Dijital Bildirim Vizyonu: Birçok büyük Baro (İstanbul, Ankara, İzmir), bildirim süreçlerini dijitalleştirmektedir. “BaroNet” veya benzeri portallar üzerinden avukatlar, şirketle yaptıkları sözleşmeleri sisteme yükleyebilmektedir. Ancak ıslak imzalı sözleşmenin aslının her zaman denetime hazır şekilde şirkette muhafaza edilmesi gerekir.
- Ödeme, Makbuz ve Vergi Süreçleri (Stopaj & KDV)
Avukat bulundurma zorunluluğu, maliye tarafından da yakından takip edilen bir süreçtir. Şirket ile avukat arasındaki para trafiğinin resmi olması zorunludur.
- Serbest Meslek Makbuzu (SMM): Dışarıdan hizmet alınıyorsa, avukat her ayın sonunda şirkete elektronik ortamda (e-SMM) makbuz keser.
- Stopaj (Gelir Vergisi Kesintisi): Şirket, avukata ödeme yaparken %20 oranında (oran mevzuata göre değişebilir) Gelir Vergisi stopajı kesintisi yapar ve bunu muhtasar beyanname ile devlete öder.
- KDV: Avukatlık hizmeti KDV’ye tabidir (%20 veya güncel oran). Şirket bu KDV’yi avukata öder, avukat da devlete beyan eder. Şirket ödediği bu KDV’yi indirim konusu yapabilir.
- Banka Yoluyla Ödeme: 2026 yılındaki şeffaflık ilkeleri gereği, ödemelerin elden değil, mutlaka banka kanalıyla ve açıklama kısmına “Aylık Danışmanlık Ücreti” yazılarak yapılması, ispat kolaylığı açısından hayati önem taşır.
Karşılaştırmalı Süreç Tablosu: Adım Adım Yapılması Gerekenler
Aşağıdaki tablo, bir Anonim Şirketin avukat atama sürecindeki iş akışını özetlemektedir:
| Adım | İşlem | Sorumlu | Gerekli Belge/Çıktı |
| 1 | Avukat Seçimi | Yön. Kurulu | Karar Defteri Kaydı (Opsiyonel) |
| 2 | Sözleşme İmzalama | Şirket & Avukat | Yazılı Avukatlık Sözleşmesi |
| 3 | Noter İşlemleri | Şirket Yetkilisi | Genel Dava Vekaletnamesi |
| 4 | Baro Bildirimi | Şirket | Bildirim Dilekçesi ve Ekleri |
| 5 | İlk Ödeme | Muhasebe | Banka Dekontu |
| 6 | Belgelendirme | Avukat | Serbest Meslek Makbuzu (e-SMM) |
| 7 | Vergi Beyanı | Mali Müşavir | Muhtasar Beyanname (Stopaj) |
Örnek Vaka Analizi: Bildirim Yapmayan Şirketin Cezası
Olay: İzmir’de faaliyet gösteren bir lojistik firması (A.Ş.), yasal zorunluluk kapsamında olduğu için Avukat B. ile anlaşmıştır. Sözleşme imzalanmış, vekaletname çıkarılmış ve avukata her ay düzenli ödeme yapılmıştır. Ancak şirketin idari işler departmanı, “Avukatla anlaştık, iş bitti” diyerek İzmir Barosu’na herhangi bir bildirimde bulunmamıştır. Avukat B. de yoğunluğu nedeniyle bu bildirimi takip etmemiştir.
Tespit ve Ceza: İzmir Barosu’nun yıl sonu taramasında, şirketin sermayesinin tuttuğu ancak sistemde tanımlı avukatı olmadığı görülmüştür. Şirkete “Avukatınız yok” denilerek tutanak tutulmuş ve savcılığa bildirilmiştir.
Hukuki Sonuç: Şirket, “Bizim avukatımız var, işte makbuzlar, işte sözleşme” diyerek itiraz etmiştir. Yapılan incelemede; cezanın iptaline karar verilmiştir çünkü avukat fiilen vardır. Ancak süreç, şirketi aylarca süren bir yargılama ve ispat külfeti altına sokmuştur. Mahkeme, “Avukat bulundurma yükümlülüğü yerine getirilmiş olsa da, bildirim yükümlülüğünün aksatılması idari bir eksikliktir” uyarısında bulunmuştur. Bazı durumlarda, sırf bildirim yapılmadığı için şekli şartın ihlal edildiği gerekçesiyle ceza onanan kararlar da mevcuttur. Bu nedenle “Sözleşme yapmak yetmez, bildirmek şarttır” ilkesi unutulmamalıdır.
Denetimlerde İstenen Belgeler
2026 yılında Ticaret Bakanlığı müfettişleri veya vergi denetmenleri şirkete geldiklerinde, avukat bulundurma zorunluluğu ile ilgili şu “Denetim Dosyası”nı görmek isteyebilirler:
- Yürürlükteki Avukatlık Sözleşmesi (Islak imzalı aslı).
- İlgili yıla ait tüm Serbest Meslek Makbuzları (veya maaş bordroları).
- Ödemelerin yapıldığına dair banka dekontları.
- Baro’ya yapılan bildirimin “Evrak Kayıt” barkodlu nüshası.
- Muhtasar beyanname tahakkuk fişleri (Stopajın ödendiğini kanıtlamak için).
Bu dosyanın şirketin muhasebe veya insan kaynakları departmanında her an hazır bulundurulması, olası bir “çapraz denetim” (Maliye – Baro işbirliği) riskine karşı şirketi korur.
Avukat Seçme ve Bildirme Süreci Hakkında Sıkça Sorulan Sorular
Avukatlık sözleşmesini noterde onaylatmak zorunda mıyız?
Hayır, avukatlık sözleşmesinin noterde onaylanması (tasdik edilmesi) yasal bir geçerlilik şartı değildir.Avukatlık Kanunu’na göre sözleşmenin “yazılı” olması ispat için yeterlidir. Tarafların kendi aralarında imzaladığı adi yazılı sözleşme hukuken geçerlidir ve Baro nezdinde kabul görür. Ancak vekaletname çıkartmak için notere gitmek zorunludur.
Sözleşme süresi bitince ne yapmalıyız?
Sözleşmelerde genellikle “Taraflar feshetmediği sürece sözleşme kendiliğinden 1 yıl uzar” maddesi bulunur. Eğer böyle bir madde varsa, her yıl yeniden sözleşme imzalamaya ve Baroya bildirmeye gerek yoktur. Sadece yeni yılın AAÜT artışına göre ücret revize edilir ve damga vergisi yatırılır. Ancak sözleşme belirli süreli ise ve süre bittiyse, yeni bir sözleşme yapılarak imzalanmalıdır.
Avukatımıza ödemeyi elden yapabilir miyiz?
Vergi Usul Kanunu ve şeffaflık ilkeleri gereği, belirli tutarın üzerindeki ödemelerin ve özellikle sürekli nitelikli danışmanlık ödemelerinin banka üzerinden yapılması zorunludur. Ayrıca avukat bulundurma zorunluluğunun ispatı açısından banka dekontu en güçlü delildir. Elden ödeme yapılması, olası bir ihtilafta veya Baro denetiminde “fiili çalışma olmadığı” şüphesini doğurabilir.
Baro bildirimini her yıl tekrarlamak gerekir mi?
Avukat değişmediği sürece bildirimin her yıl tekrarlanmasına gerek yoktur. İlk sözleşme yapıldığında yapılan bildirim, avukat istifa edene veya azledilene kadar geçerliliğini korur. Ancak avukat değişirse, eski avukatın görevinin bittiği ve yeni avukatın başladığı Baroya derhal bildirilmelidir.
Şirketimize başka şehirden bir avukat tutabilir miyiz?
Evet, tutabilirsiniz. Şirket İstanbul’da, avukat Ankara Barosu’na kayıtlı olabilir. Bu durumda bildirim, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki Baroya (örneğin İstanbul Barosu’na) yapılmalıdır. Ankara’daki avukat, İstanbul Barosu’na hitaben yazılan dilekçe ile sisteme işlenir. Avukatlıkta yerellik sınırlaması yoktur.
Avukatlık sözleşmesinden Damga Vergisi ödenir mi?
Evet, Avukatlık Sözleşmesi damga vergisine tabidir. Her yıl güncellenen oranlar üzerinden (binde 9,48 gibi), sözleşmede belirtilen toplam yıllık bedel üzerinden damga vergisi hesaplanıp vergi dairesine ödenmelidir. Bu verginin mükellefi genellikle şirkettir. Damga vergisinin ödenmemesi sözleşmeyi geçersiz kılmaz ama vergi cezası doğurur.
E-imzalı sözleşme geçerli midir?
Evet, 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu uyarınca, güvenli elektronik imza ile imzalanan sözleşmeler elle atılan imza ile aynı hukuki sonucu doğurur. 2026 vizyonunda birçok sözleşme bu şekilde yapılmaktadır. Ancak Baroya ibraz edilecekse, e-imzalı dökümanın doğrulanabilir formatta sunulması gerekir.
Avukata asgari ücretin altında ödeme yapabilir miyiz?
Hayır, kesinlikle yapılamaz. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi emredici niteliktedir. Tarifenin altında belirlenen ücretler hukuken geçersizdir ve Baro bu sözleşmeleri işleme almaz. Ayrıca bu durum avukat açısından disiplin suçu, şirket açısından ise vergi inceleme sebebi (matrah aşındırma) oluşturabilir.
Bildirimi avukat mı yapmalı, şirket mi?
Yasal yükümlülük şirkettedir ancak uygulamada genellikle avukatlar süreci takip eder. Cezanın muhatabı şirket olduğu için, şirket yetkililerinin “Avukat halleder” demeyip, bildirimin yapıldığına dair “Baro Kayıt Evrakı”nı avukattan talep etmesi ve dosyalaması gerekir. Sorumluluk en nihayetinde şirket tüzel kişiliğindedir.
Aynı avukatla hem danışmanlık hem dava sözleşmesi yapılabilir mi?
Evet, genellikle yapılan “Sürekli Danışmanlık Sözleşmesi” şirketin genel hukuki danışmanlığını kapsar. Dava takibi ise ücrete dahil edilebileceği gibi, her dava için ayrı ücret de kararlaştırılabilir. Ancak “avukat bulundurma zorunluluğu”nu karşılayan temel belge, sürekli danışmanlık sözleşmesidir. Dava vekalet ücretleri bu zorunluluğun ispatı için tek başına yeterli değildir, sürekli bir ilişki aranır.
- Genel Değerlendirme ve Sıkça Sorulan Sorular
2026 yılı, Türkiye’deki şirketlerin kurumsallaşma süreçlerinde hukuki denetimin en üst seviyeye çıktığı bir yıl olacaktır. Şirketlerin avukat bulundurma zorunluluğu, sadece yasal bir metnin dayatması değil, karmaşıklaşan ticaret hayatının, dijitalleşen vergi ve hukuk sisteminin ve artan ticari risklerin doğal bir sonucudur. Bu makale boyunca incelediğimiz üzere, süreç sadece bir sözleşme imzalamaktan ibaret değildir; doğru hukuki yapının kurulması, risklerin yönetilmesi ve cezai yaptırımlardan korunulması, şirketlerin sürdürülebilirliği için hayati önem taşır.
Şirket yöneticilerinin ve iş sahiplerinin, 2026 vizyonunda bu konuyu “gereksiz bir masraf” olarak değil, “şirketin sigortası” olarak görmeleri gerekmektedir. Hukuki altyapısı sağlam olmayan bir şirketin, rekabetçi piyasada büyümesi ve kurumsal itibarını koruması giderek zorlaşmaktadır. Aşağıda, konunun bütününü ilgilendiren, pratik hayatta karşılaşılan ve önceki bölümlerde değinilmeyen detayları içeren genel soru ve cevaplar yer almaktadır.
Genel ve Kapsamlı Sıkça Sorulan Sorular
2026 yılında avukat bulundurma zorunluluğu ile ilgili yeni bir af çıkacak mı?
Şu an için gündemde olan veya TBMM’ye sunulan herhangi bir “Avukat Bulundurma Zorunluluğu Affı” bulunmamaktadır. Aksine, Adalet Bakanlığı ve Türkiye Barolar Birliği’nin çalışmaları, denetimlerin sıkılaştırılması ve tahsilatın hızlandırılması yönündedir. Geçmiş yıllarda vergi afları çıkmış olsa da, bu tür idari para cezalarına (özellikle meslek kanunlarından kaynaklananlara) yönelik spesifik bir af düzenlemesi yapılmamıştır. Şirketlerin af beklentisiyle hareket etmesi, biriken cezalar nedeniyle mali yükü artırabilir.
Şirket avukatı şirketin ofisine gitmek zorunda mıdır?
Hayır, “Sözleşmeli Avukat” modelinde avukatın şirkette fiziksel olarak bulunma zorunluluğu yoktur. Avukat, kendi ofisinden hizmet verebilir. Teknolojik imkanlar sayesinde toplantılar online yapılabilir, sözleşmeler e-posta ile incelenebilir. Önemli olan hizmetin verilmesidir, mekanın neresi olduğu değildir. Sadece “İşçi Avukat” (Bordrolu) statüsünde çalışanlar için işyeri, şirketin adresidir.
Şirket ortağının avukat olan eşi veya çocuğu bu görevi yapabilir mi?
Evet, yapabilir ancak etik kurallara ve profesyonellik sınırlarına dikkat edilmelidir. Avukatlık Kanunu’nda, şirketin ortağının yakınının o şirketin avukatı olmasını engelleyen bir hüküm yoktur. Ancak, avukatın bağımsızlığını koruması esastır. Ayrıca, akrabalık ilişkisi olsa dahi, arada mutlaka yazılı bir sözleşme olması, makbuz kesilmesi ve ücretin banka yoluyla ödenmesi zorunludur. “Nasıl olsa akrabamız, para vermesek de olur” mantığı, yasal zorunluluğun ihlali sayılır ve ceza sebebidir.
Mali Müşavirimiz hukuki sözleşmeleri hazırlıyor, yine de avukat şart mı?
Evet, şarttır. Mali müşavirlerin görev alanı muhasebe ve vergi mevzuatıdır; avukatların görev alanı ise hukuki ihtilaflar ve yargılama sürecidir. Mali müşavirlerin sözleşme hazırlaması veya hukuki mütalaa vermesi, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun “Avukatlık Tekeli” maddesine (Madde 35 ve 63) aykırıdır ve suç teşkil edebilir. Şirketin mali müşavirinin olması, avukat bulundurma zorunluluğunu ortadan kaldırmaz; aksine, bu iki profesyonelin koordineli çalışması şirketin yararınadır.
Şirket birleşme veya devralmalarında avukat zorunluluğu nasıl etkilenir?
Şirket birleşmelerinde, devralan şirketin sermayesi artacağı için zorunluluk kapsamına girme ihtimali yükselir. Eğer sermayesi limitin altında olan iki şirket birleşerek sermayesi limitin üstünde yeni bir yapı oluşturursa, tescil tarihinden itibaren avukat bulundurma zorunluluğu başlar. Devrolunan (kapanan) şirketin geçmişe dönük cezai sorumlulukları, külli halefiyet ilkesi gereği devralan şirkete geçer. Bu nedenle birleşme süreçlerinde “Legal Due Diligence” (Hukuki Durum Tespiti) yapılırken bu husus mutlaka incelenmelidir.
Hukuk bürosu (Avukatlık Ortaklığı) ile mi yoksa şahıs avukatla mı çalışmak daha mantıklı?
Yasal olarak her ikisi de zorunluluğu karşılar. Avukatlık Kanunu’na göre kurulmuş bir “Avukatlık Ortaklığı” ile sözleşme imzalamak, kurumsal şirketler için hizmetin sürekliliği açısından avantajlı olabilir (bir avukat izinliyken diğerinin bakması gibi). Ancak bağımsız çalışan şahıs avukatlar da aynı yasal yetkiye sahiptir. Tercih, şirketin iş hacmine ve çalışma kültürüne bağlıdır; yasal geçerlilik açısından fark yoktur.
Avukatlık ücretini “huzur hakkı” olarak ödeyebilir miyiz?
Hayır, ödenemez. Huzur hakkı, şirketlerin yönetim kurulu üyelerine ödediği bir ücrettir. Avukat, şirketin yönetim kurulu üyesi olamayacağı için (meslekle birleşmeyen işler), kendisine huzur hakkı adı altında ödeme yapılamaz. Ödeme mutlaka “Avukatlık Ücreti” veya “Hukuki Danışmanlık Hizmet Bedeli” olarak yapılmalı ve karşılığında Serbest Meslek Makbuzu alınmalıdır.
Denetimler önceden haber verilerek mi yapılır?
Genellikle hayır. Baroların ve savcılıkların yaptığı denetimler, dosya üzerinden ve sistem kayıtları (Ticaret Sicil vs.) üzerinden yürütülür. Şirketin kapısına müfettiş gelmesinden ziyade, şirkete bir anda “İdari Para Cezası Tebligatı” veya “Savunma İsteme Yazısı” gelebilir. Bu nedenle şirketlerin “denetim gelince bakarız” değil, “her an denetime hazır olmalıyız” prensibiyle hareket etmesi gerekir.
Anonim Şirket Yönetim Kurulu üyeleri, avukat tutulmamasından şahsen sorumlu mudur?
İdari para cezası tüzel kişiliğe (şirkete) kesilir ancak tahsilat aşamasında sorumluluk doğabilir. Eğer şirketin kasasında para yoksa ve ceza şirketten tahsil edilemiyorsa, 6183 sayılı Kanun’un mükerrer 35. maddesi uyarınca, kamu alacağı yönetim kurulu üyelerinin şahsi mal varlıklarından tahsil edilebilir. Ayrıca, Türk Ticaret Kanunu uyarınca, görevlerini ihmal eden yönetim kurulu üyelerine karşı pay sahiplerinin tazminat davası açma hakkı saklıdır.Avukat , ancak sürekli danışmanlık sözleşmesinin kanun ve yönetmeliğin aradığı şartlara uygun olmaması nedeniyle , disiplin şikayetine maruz kalabilir.
Zorunlu avukatlık sözleşmesi e-devlet üzerinden görülebilir mi?
Hayır .Bu bilgi ve veriye e devlet sistemi üzerinden ulaşılamaz.Bu sözleşmenin bir örneği , avukatta , bir örneği şirkette , bir örneği ise ilgili Baro ‘da yer alır.2 aay brüt

